Ankara-Erivan Normalleşmesi mi? – Fahriye Keskin Karagöl

5 Mayıs 2025
11 dk okuma süresi

Son dönemde, özellikle Karabağ Savaşı sonrasında Ankara-Erivan ilişkilerinin normalleşmesi çabalarına yönelik açıklamalar ulusal ve uluslararası gündemde yer bulmakta. Bu çerçevede, Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın Türkiye’den bir grup medya temsilcisine yaptığı açıklamalar ve burada dile getirdiği üzere iki ülke arasında normalleşmenin gerçekleştirilmesinin gerekliliğine dair beyanatlar ön plana çıktı. Konuşmasında çeşitli konulara temas eden Paşinyan’ın, özellikle “soykırım” iddialarının bugün dış politika öncelikleri arasında bulunmadığına ancak bunun inkâr edilemez bir gerçek olduğuna dair ifadeleri oldukça dikkat çekici.

Bu ifadeleri yorumlamadan önce ilişkilerin tarihsel arka planına baktığımızda, Ankara-Erivan arasında kronikleşmiş, bölgesel istikrarsızlıklar ve krizlerin sık sık yaşandığı ilişkilerin egemen olduğunu ve bu agresif politikaların söylem ve uygulamalara yansıdığını görürüz. Bu durum Türkiye’nin hem kendi iç problemlerinden hem de kardeş ülke olarak gördüğü Azerbaycan ile Ermenistan arasında yaşanan ve bugün halen çözümlenememiş sorunlardan ötürü çift yönlü bir anlaşmazlık olarak uzun yıllar süregeldi. Nitekim 1915 Tehcir hadisesi ve akabindeki gelişmelerin Ermeni politika yapıcıları, diasporası ve kamuoyu nezdinde “soykırım” olarak ifade edilmesi, Ankara’nın ise her daim bu suçlayıcı söylemleri en üst düzeyde reddetmesi, 1915 olaylarına dair iki tarafın ortak bir sorun tanımlaması yapamadığının en açık örneklerindendir. Şöyle ki, Ermenistan açısından bu olaylar bir “soykırım” iken, Türkiye açısından o dönemin savaş şartlarında Ermeni ayaklanmalarına karşı alınan bir önlemdir.

Bu noktada devletlerarası çatışma ve krizlerin çözümünde sorun tanımlama evresinden kısaca bahsetmek önem arz etmektedir. Çatışmayı anlamanın bir aracı olarak çatışma çözümü süreçlerinin başında sorunun kökenini, tarafların meseleye yaklaşımını ve sorunu nasıl tanımladıklarını anlayabilmek amacıyla mevcut kriz konusunda sorun tanımlaması ve arka plan analizinin yapılması gerekmektedir (Bağcı, 2013). Bu yönüyle çatışma çözümleri yöntemleri güvenlikdışılaştırma yaklaşımının en önemli destekleyicisidir. Şöyle ki güvenlikdışılaştırıcı söylemler sorunların çözümünde tek başına yeterli unsur değildir. Devletlerarası krizlerin aşılması ve bunun istikrarlı olabilmesi güvenlikdışılaştırma adımlarının çatışma çözümleri tekniklerini de benimsemesini gerektirir. Bu aynı zamanda disiplinde güvenlikdışılaştırmanın yetersiz görülen bazı yönlerine katkıda bulunan ve bu yönüyle tamamlayıcı bir unsur olacaktır. Örneğin 1915 olayları Ankara-Erivan arasındaki netleştirilemeyen, tanımlanamayan ve adı konulamayan önemli bir mesele olup, iki ülke ilişkilerinin güvenlikdışılaştırılması hedefi doğrultusunda, tarafların 1915 olaylarına dair farklı bakış açıları ve sorun tanımlamaları en büyük engellerden birisi olarak yer almaktadır. Bu durum ise yalnızca güvenlikdışılaştırıcı söylemlerin ortaya atılması ile aşılabilecek bir sorun değildir. Sorun tanımlama gibi temel çatışma çözümü metotlarıyla birlikte güvenlikdışılaştırıcı söylemlerin varlığı normalleşme ve güvenlikdışılaştırma süreçlerinin istikrarını sağlayabilir.

Fakat ikili ilişkilerde devletler ya da karar alıcıların politik kaygılarla attıkları adımlar, ilişkilerin normatif zemine ve değerlere dayanmasını göz ardı edici kararlar günümüz siyasetinde yer almaktadır. Yapısal koşullar devletleri politik kaygılarla ilişki geliştirme yönünde zorlamaktadır. Öyle ki Ankara-Erivan, Erivan-Bakü ilişkileri gibi zorlu ve uzun yıllardır devam eden meselelerin mevcut olduğu ilişkilerde bile yapısal koşulların gerektirdiği üzere normatif içerikten yoksun birtakım normalleşme adımlarının atıldığına şahit olmaktayız. Uluslararası gündeme baktığımızda, Türkiye-Ermenistan cephesinde bu durumun son örneklerinden biri dikkat çekicidir. Paşinyan yönetimi Ermenistan’ın çıkarlarının Ankara ile gerçekleştirilecek bir normalleşmeyi gerekli kıldığını düşünmektedir. Paşinyan gazetecilere verdiği beyanatındaki “benim anlayışım, tarihten çıkardığımız dersleri bugün devletimizin-Ermenistan Cumhuriyeti’nin, devlet çıkarlarının ve geleceğin çıkarlarına hizmet edecek şekilde kullanmamız gerektiğidir” ifadesi ile bunu açıkça ortaya koymaktadır. Nitekim bugün Ermenistan’ın kapalı bir devlet olması, komşularıyla iyi ilişkiler geliştirme noktasında stratejik birtakım hesaplar içerisine girmesi sonucunu doğurmaktadır. Bu tür yapısal şartlar Paşinyan yönetiminin dış politika uygulamalarında söylemlerinin yönünü etkilemiş, bu anlamda Ankara ile ilişkileri noktasında normalleşmenin gerekliliğine dair açıklamalarda bulunması sonucunu doğurmuştur. Ankara ile ilişkilerin geçmişin gölgesi ve krizlerinden kurtarılması noktasında ılımlı açıklamalarda bulunan Paşinyan’ın ifadelerinden net olarak çıkarılabilecek husus, Ermenistan’ın geleceği, refahı ve çıkarları noktasında bugün bu tür bir normalleşmenin gerekli olduğudur. Bu durum ise yapısal koşulların ilişkilere etkisini gösteren çok açık bir ifadedir.

Elbette ki dış politika uygulamalarında bu tür stratejik adımlar olağandır ve devletlerin tercihleri bu yönde olabilir. Bu yazıda vurgulamak istediğim konu, devletler arasında atılan her türlü normalleşme çabasının kavramsal açıdan ileri düzey iş birliği ve yakınlaşma hususlarını içeren kavramlarla ifade edilmemesi gerektiği. Örneğin Paşinyan’ın “Ermenistan’ın devlet çıkarlarına hizmet etmeye nerede ve nasıl odaklanmalıyız, bildiğimiz gerçekleri, tarihi gerçekler de dahil olmak üzere, nerede ve nasıl vurgulamalı ve bu gerçeklere dayanmalıyız?” sözlerinden de anlaşılabileceği gibi Erivan, Ankara ile stratejik ve rasyonel kaygılarla yakınlaşma içerisine girebilir, bu gayet normal bir durumdur. Ancak bu tür adımlar ve söylemler gündeme geldiğinde bunlara, iki ülke ilişkilerinin normalleşmesi, güvenlikdışılaştırılması ve hatta uzlaşması gibi sadece stratejik hesaplar ve politik argümanlarla açıklanamayacak kavramlar ve tanımlamalar üzerinden karşılık verilmemelidir. Zira devletler arası ilişkilerde bugünden yarına değişebilen söylemler ve davranışlar sıklıkla görülebilmektedir ancak istikrarlı bir barışın göstergeleri olan normalleşme, güvenlikdışılaştırma gibi seviyeler için hem politika yapıcıların hem de alımlayıcı kitlelerin iş birliği ve samimiyeti ile sürecin ilerletilmesi gereklidir.

Bunun için ilk başta devletlerin yapması gereken ise bu tür ileri düzey barış seviyelerinin olmazsa olmaz aşaması sorun tanımlamadır. Ortak adlandırmalar ve orta noktada buluşabilme tarafların ilişkilerinde geldikleri noktanın istikrarını belirleyen en temel etkendir. Burada önemli olan husus elbette ki devletlerin yakınlaşmadan beklentilerinin ne/ler olduğudur. Zira ikili ilişkilerde temel problemlerin hasır altı edilerek ortak bir tanımlama çabasına girilmemesi ve sadece günü kurtaracak politikaların izlenmesi de bir seçenektir ve olağandır. Böylesi bir durum devletler arasında sıklıkla gördüğümüz normal bir dış politika uygulamasıdır. Çatışmaların çözümü noktasında adım atmak ise yukarıda bahsedildiği gibi bambaşka bir ilerleme gerektirir ve bugünden yarına bir uygulama değildir. Örneğin normalleşme konusunda oldukça iyimser bir tablo ortaya koyan Paşinyan’ın gazetecilere verdiği beyanatında Ankara yönetiminin Zengezur Koridoru tanımlamasının Ermenistan açısından kabul edilemez olduğu çünkü bu ifadenin Ermenistan tarafından toprak bütünlüğü ve egemenliğine dair bir tehdit gibi görüldüğü yönündeki sözleri, iki taraf arasındaki sorun tanımlama ve ortak adlandırma noktasında çok yol alması gerektiğinin en basit söylem örneklerindendir.

Dolayısıyla Paşinyan’ın yakınlaşma bağlamında yaptığı vurgulamalara ek olarak 1915 olayları bağlamında dile getirdiği “burada tarihin değiştirilmesi ya da inkâr edilmesi söz konusu değil. Burada bahsedilen, tarihe dair uygulamalı algımızı değiştirmektir… bizim gerçekliğimizde bunu inkâr etmek ya da bundan vazgeçmek mümkün değildir, çünkü bu hepimiz için inkâr edilemez bir gerçektir…” şeklindeki sözleri 1915 olayları ve bununla bağlantılı olarak Ermenistan Anayasası ve Bağımsızlık Bildirgesinde yer verilen toprak ve tazminat talepleri yıllardır Türkiye’nin Ermenistan’ı bir beka tehdidi olarak algılamasına neden oldu ve olmaktadır. Nitekim Paşinyan bu konuşmasında “Ermenistan Cumhuriyeti’nde ortalama algı, Türkiye’nin Ermenistan’ın güvenliği için tehdit olduğudur. Ve tahmin ediyorum ki, bazen Ermenistan’da kullanılan siyasi söylem… zaman zaman resmi düzeyde de, Türkiye tarafından bir tehdit olarak algılanabilir”şeklinde dile getirdiği sözleriyle bu gerçekliği de kabul etmektedir. Dolayısıyla her iki tarafın da karşılıklı tehdit algılamalarının devam ettiği bir ortamda, normalleşme gibi seviyelere çok yakınlaşıldığına dair birtakım beyanatlar teorik olarak gerçekçi değildir. Bu tür politika uygulamaları ve ortaya atılan söylemler Paşinyan’ın konuşmasında dediği gibi tarihe dair “uygulamalı algıların değiştirilmesi”dir. Bu ise açıkça tarafların yakınlaşması noktasında bugün üretilen söylemlerin barışı inşa etmekten öte stratejik hesaplardan ileri geldiğini net bir şekilde ortaya koymaktadır.

Sonuç olarak şüphesiz rasyonel politikaların devletler arası ilişkilerde sıklıkla yer bulması ve uygulanması önemlidir ve yadırganamaz. Elbette ki devletlerarası ilişkilerde ileri düzey yakınlaşmalar, normalleşme ve güvenlikdışılaştırma çabaları görülebilir. Fakat normalleşme, güvenlikdışılaştırma gibi kavramların hak ettiği karşılığı bulabilmesi, kapsadıkları normatif değerlerin göz ardı edilmemesi ile mümkündür. Bu kavramlara yüklediğimiz anlamları iyi analiz etmek elzem olup bu yazıda vurgulamak istediğim temel mesele budur. Zira her yakınlaşma tam anlamıyla bir normalleşme ve güvenlikdışılaştırma süreci anlamına gelmediğinden, her yakınlaşmada bu kavramların devreye sokulması bir yerde bunların içinin boşaltılması anlamına gelmektedir. Zira Paşinyan yönetiminin bugünkü söylemlerinden anlaşılabileceği gibi her yakınlaşma çabası normatif içeriğe ya da amaca sahip değildir. Fakat güvenlikdışılaştırma gibi ileri düzey ilişkilerin siyasi birtakım gerekçeleri bulunsa da normatif değerlere de sahip olması gereklidir. Aksi halde güvenlikdışılaştırma adımları devletlerarası ilişkilerde günü kurtarma çabalarından ya da yapısal koşullara göre değişen ve buna göre ivme kazanıp kaybeden politik hesaplardan öteye gidemez. Dolayısıyla güvenlikdışılaştırma bundan ötesidir ve güvenlikleştirme gibi sadece siyasi algılar ve söylemlerin -ki bu da eleştirilmektedir- yön verdiği bir yaklaşım değildir. Zira normalleşme ve güvenlikdışılaştırma süreçlerinin istikrarlı olabilmesi için tarafların en başından itibaren süreci samimiyetle yürütmesi gerekli olup, çeşitli siyasi gerekçelerle sağlanan normalleşme halinin istikrarlı olamayacağı açıktır. Güvenlikdışılaştırma adımlarının etik yönüne yapılan vurgunun temel sebebi ise alımlayıcı kitlenin iknası bağlamında önemlidir. Zira sürekli siyasi gerekçelerle sarfedilen normalleşme söylemleri ve uygulamaları, bir zaman sonra hedef kitle açısından etkisini yitirecektir. Dolayısıyla bu durum siyasi kaygılarla bile olsa güvenlikdışılaştırma siyasetinin işlevsizleşmesine yol açacaktır.

Fahriye Keskin Karagöl
Dr. Fahriye Keskin Karagöl

İlk, orta ve lise öğrenimini Şarkikaraağaç/Isparta’da tamamlamıştır. 2009 yılında Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden birincilikle mezun olarak lisans derecesini almıştır.  Aynı yıl Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda yüksek lisansına başlamıştır. Ocak 2013’te “Soğuk Savaş Sonrası Dönemde Türk Dış Politikası’nda Entegrasyon Sürecinde Orta Asya ve Özbekistan” başlıklı tezini tamamlayarak mezun olmuştur. Ağustos 2011-Ocak 2020 arasında Sakarya Üniversitesi SBF Uluslararası İlişkiler bölümünde Araştırma Görevlisi olarak görev yapmıştır. Doktora eğitimini Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda 2022 yılında “Çatışma Çözümleri Diplomasisi ve Güvenlikleştirme Siyaseti: 2002 Sonrası Türk Dış Politikası’nda IKBY ve Ermenistan” başlıklı teziyle tamamlamıştır. Çalışmalarına Güvenlik ve Barış Çalışmaları, Çatışma Çözümleri ve Türk Dış Politikası konularında bağımsız araştırmacı olarak devam etmektedir. 

Bu yazıya atıf için: Dr. Fahriye Keskin Karagöl, "Ankara-Erivan Normalleşmesi mi? – Fahriye Keskin Karagöl" Global Panorama, Çevrimiçi Yayın, 5 Mayıs 2025, https://www.globalpanorama.org/2025/05/ankara-erivan-normallesmesi-mi/

Bülten Aboneliği

Sosyal Medyada Paylaşın

PDF Kaydedin / Çıktı Alın

Editörün Seçtikleri

Copyright @ 2025 Global Academy. Design & Development brain.work

Çevrimiçi olarak yayımlanan yazıların tüm telif hakları Panorama dergisine aittir. Aksi belirtilmediği sürece, yayımlanan yazılarda belirtilen görüşler yalnızca yazarına / yazarlarına aittir. UİK, Global Akademi, Panorama Yayın Kurulu ile editörleri ve diğer yazarları bağlamaz.