13 Haziran 2025’in erken saatlerinde İsrail Yükselen Aslan operasyonu olarak tanımladıkları bir saldırıyla İran’in nükleer tesislerini, üst düzey askeri kadrolarını ve nükleer fizikçi bilim adamlarını hedeflerine koydu. İslam Devrim Muhafızları Komutanı General Hüseyin Selami, Genel Kurmay Başkanı General Muhammed Bagheri, Amerika ile müzakereleri yürüten Ali Şamhani, Kudüs Gücü komutanı General İsmail Kaani, ki kendisi Bağdat’ta Amerikan-İsrail işbilirliği ile 2020 yılında öldürülen Kasım Süleymani’nin yerine geçmişti, ve 14 bilim insanı öldürüldü. Özellikle, İsrail’in vurduğu Natanz nükleer tesisi uranyum zenginleştirilmesi yapıldığı için önemli bir hedefti ve ciddi hasar aldı. Natanz’ın bir özelliği de bu işlemlerin bir kısmının yeraltında yapılması ve burada elektriklerin kesilmesi kapsamlı bir saldırı olduğunu gösteriyor.
İlk etapta İsrail 200 uçakla 100 civarında hedefe saldırdı. İsfahan Nükleer tesisi vuruldu ve sonraki günlerde, İsrail’e 2300 kilometre uzaklığındaki Meşed havaalanında bir nakliye uçağını vurdu.
Aslında 2010 yılında beri Binyamin Netanyahu İran’ı İsrail’e varoluşsal bir tehdit olarak algılıyor ve İran’ın nükleer silahlar geliştirmesini engellemeye çalışıyor. O dönemde, Netanyahu’nun İran’ı vurma niyetleri büyük ölçüde İsrail ordusu tarafından engellendi. Bu son savaşta ise temel hedef İran’nın nükleer programını yok etmek veya en azından büyük ölçüde sekteye uğratmak ancak unutulmamalı ki 1981 yılında Irak’ın Osirak nükleer reaktörünü yok ettiği gibi İran’da tek bir hedef yok ve Fordov gibi tesisler yerin altında faaliyet gösteriyor. Bunun için Amerika’dan sığınak delici (bunker buster) teknolojisini olması gerekir.
İkinci hedef ise İran’da rejim değişikliği. İran İslam Cumhuriyetinin yıkılışı ve yerine tekrar Pehlevi hanedanının getirilerek bir monarşi kurulması veya Batı yanlısı bir cumhuriyet kurulması açıkça söylenmese de saldırıların hedefleri arasında. Netanyahu böylelikle İsrail ile uyumlu olabileceğini düşündüğü yeni bir iktidar kurulmasını öncelikli değilse bile ikincil bir amaç olarak ortaya koyuyor. Ancak, 1980’li yıllarda Lübnan’da da böyle bir hedef gütmüş olan İsrail, kendilerine daha yakın olacağını düşündükleri Cumhurbaşkanı Beşir Cemayel’in 1982 yılında suikasta uğraması sonucu bu hayallerinden vazgeçmek zorunda kalmıştı.
Geçmişte İsrail ordusu Netanyahu’nun bu hedeflerini engelledi çünkü İran’daki nükleer tesislerin tamamının yok edilmesi mümkün olamayacaktı, ve İran İsrail’e ciddi bir karşılık verebilecek füzelere sahipti. Ayrıca Lübnan’da İran’ın Hizbullah gibi müttefikleri İsrail’e ciddi zarar verebilirdi. Bu sebeplerin ilk ikisi hâlâ geçerli olmakla beraber Hizbullah’ın gücü geçen yıl İsrail saldırıları ile ciddi olarak törpülendi. Hizbullah’ın oldukça zayıflatılması ve Lübnan hükümetinin Hizbullah’a İsrail’e saldırmaması yönündeki telkinleri şimdilik Lübnan’ı güvenli kılıyor. Ancak İran’ın balistik füzeleri oldukça etkili ve İsrail’e zarar veriyor.
İsrail-İran savaşında yukarıda bahsedilen üst düzey askeri personele ek olarak savaşın üçüncü gününde İran Devrim Muhafızları istihbarat şefi de öldürüldü. Ancak İran’ın siyasi liderlerine saldırılar gerçekleşmedi. Çeşitli kaynakların Amerikan basınına ilettiğine göre Donald Trump, İran’ın ruhani lideri Ayatollah Ali Hamenei’ye suikaste karşı çıktı. 16 Haziran 2025 itibariyle İranlı siyasetçilere bir saldırı gerçekleşmedi ancak İsrailli kaynaklar bunun hâlâ imkan dahilinde olduğunu vurguluyor.
Öbür taraftan, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA-IAEA) direktörü Rafael Grossi nükleer tesislerin hiç bir zamana vurulmaması gerektiğinin altını çizdi. Saldırıdan kısa bir süre önce UAEA İran’ın nükleer sorumluluklarını ihlal ettiğini, nükleer silah üretimine yönelik zenginleştirilmiş uranyum ürettiğini vurgulamıştı. Ayrıca UAEA, İran’ın yüzde 60 saf uranyum üretimi ile 9 nükleer silah yapma kapasitesini elde ettiği ifade edildi. Nitekim İsrail’in Natanz’ı vurması sonucu nükleer sızıntı olma ihtimalinden de bahseden Grossi, henüz tesis dışında radyasyon oranlarının normal olduğu belirtti. Bu bağlamda, İsrail Başbakanı Netanyahu İran’ın silah üretimine çok yaklaştığını, belki bir yıl belki daha kısa bir sürede bu kapasiteye ulaşacağını iddia etti.
Bu çerçevden bakıldığında, İsrail başbakanının bİran’dan gelebilecek bir saldırıyı önleyici saldırı (preemptive) olarak tanımlaması eksik kalıyor, çünkü İran yakın zamanda silah üretme kapasitesine sahip değil. Bu durumu anlatan doğru terminoloji “önleyici savaş” (preventive war) kavramı.
İlk etapta İran, önce 7 balistik füzeyle Tel Aviv’i vurdu. Daha sonra misillemesine devam ederek Tel Aviv’deki sivillerin yaşadığı mahallelere zarar verdi. Bunun üzerine İsrail Savunma Bakanı kırmızı çizginin aşıldığını söyledi. Ayrıca Tel Aviv’in hemen güneyindeki Bat Yam’da çocuk ve yaşlı siviller öldü. Bunun dışında Kuzeyde Hayfa yakınlarındaki Filistinlilerin yaşadığı Tamra kasabasında bir anne ve kızları öldü. Askeri olarak, İsrail’in saldırısına karşı balistik füzeler göndererek misillemede bulunan İran’ın en büyük başarısı Tel Aviv’deki İsrail Genelkurmay Başkanlığının ve Savunma Bakanlığının bulunduğu Kirya’yı vurması oldu ancak buradaki zarar sınırlı kaldı.
İran’ın saldırılarına Yemen’deki Husiler de eşlik etti ve İsrail’e 70 civarında füze attı. Dolayısıyla savaşın dördüncü günü sabahı itibarıyla İran’da 200 civarında, İsrail’de ise 20 civarında sivil hayatını kaybetti.
Arap devletleri genellikle savaşın dışında kalma çabasını gösterirken Suudi Arabistan İsrail’in yaptığını saldırganlık ve egemenliğinin ihlali olarak tanımladı. Ürdün, ise kendi hava sahasından geçen İran’ın insansız hava araçlarını düşürdü, ki 2024 çatışmalarında da benzer bir uygulamaya girişmişti.
Batıya baktığımızda, Almanya ve Fransa İsrail’e destek çıktı ve kendisini savunma hakkı olduğunu vurguladı. Rusya ise İsrail’in saldırısını BM Şartının ihlali olarak nitelendirdi.
İsrail’in askeri ve istihbari başarısı ile başlayan 2025 İsrail-İran savaşının ilginç gelişmelerinden biri İran içinde dron üssü kurup İran’ın füze savunma sistemlerine zarar vermesiydi. Öyle anlaşılıyor ki İsrail aylardır İran’a başarılı sızma gerçekleştirmiş, gizlice dronlar sokmuş ve böylelikle İran füzelerini yok etmiş ve savunma sistemini sekteye uğratmıştı.
Sonuç olarak, İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçı Amerika ile sürdürülen görüşmelerin olumlu bir sonuca ulaşmasının mümkün olduğunu ve hedeflerinin bu olduğunu ifade ettiğini dikkate alırsak her iki tarafı da tatmin edecek bir diplomatik atılım yapılması herkesin çıkarına olacaktır. Bunun için İran ve İsrail’in güvenlik endişelerini koruyacak bir uluslararası anlaşmanın çevçevesinin çizilmesi gerekmektedir. Ancak bu konu Filistin sorununundan tamamen bağımsız olarak görülemez ve Filistin meselesinin çözümüne yönelik adımlar atılmasını gerektirir.