Afrika, 500 yılı aşan bir süre boyunca sömürgeciliği ve sömürgeciliğin etkilerini deneyimlemiş bir kıtadır. Başı ve sonu konusunda bir uzlaşma bulunmasa da uzunluğu konusunda hemfikir olunan sömürgecilik deneyiminin yanı sıra iç savaşlar, etnik gerilimler, yoksulluk ve açlık vb. gibi yapısal sorunlar nedeniyle de çok katmanlı krizlerle mücadele etmek zorunda kalmıştır. Üstelik benzer mücadeleler, en azından öngörülebilir bir geleceğe kadar, devam edecek görünmektedir.
Sıklıkla “krizlerin kıtası” olarak tanımlanmak aynı zamanda kriz ve çatışma sonrası barış ve yeniden inşa sürelerinde yaratıcı ve yerel çözümler geliştirebilme vurgusunu da içinde barındırmaktadır. Bu bağlamda, kıtanın kriz ve çatışma sonrası barış içinde yaşamak için geliştirdiği yaratıcı ve yerel çözümler, benzer veya diğer başka coğrafya ve toplumlar için de benzer sorunlara çözüm arayışları için ilham verici kaynaklar ve deneyimler sunmaktadır.
Afrika’nın krizlerle/çatışmalarla/direnişlerle şekillenen tarihsel deneyimi, onu barış süreçleri konusunda dersler verebilecek konumda yetkin ve söz sahibi kılar. 1994 Ruanda Soykırımı ise deneyimlenebilecek en talihsiz 100 gün olarak kayıtlara geçmiştir. Ruanda’nın soykırım tecrübesini ve geçmiş hikayesini akılda tutarak, bir ulusun kolektif hafızasını derinden sarsan bir tecrübe olduğunu da hatırlayarak, Ruanda için olası bir çözümsüzlüğün yaratabileceği derin toplumsal tahribata işaret etmek gerekir. Bunun yanında uluslararası toplumun adalet mekanizmalarına duyulan güvenin de yerle bir olduğu bir deneyimdir Ruanda Soykırımı… 1994 yılında 100 gün içinde 800.000’e yakın, bazı kayıtlara göre de 1 milyon Tutsi ve Hutu mensubu Ruandalının komşu, arkadaş, akrabanın birbirine karıştığı sistematik bir katliam içinde hayatını kaybetmesiyle tanımlanır. Komşular komşuları, arkadaşlar arkadaşları, akrabalar akrabaları, çocuklar çocukları öldürmüştür. Bu, en başta Ruanda halkını, geçmişle yüzleşmenin zorlaştığı bir durumla karşı karşıya bırakır. Ulusal ve birlikte iyileşmeyi sağlamanın yolu Ruanda halkının kendi içinden çıkacak yerel bilgi ve bilgelikten beslenecek bir çözüm arayışı olmuştur. Bu noktada, Ruanda’nın tarihsel-toplumsal geçmişinden ödünç alınan Gacaca Mahkemeleri modeli, modernleştirilmiş bir sürece uyarlanarak “geçiş dönemi adaleti” çerçevesinde yerel ve kültürel bir çözüm modeli olarak önerilmiştir.
Gacaca’nın bugünkü Ruanda coğrafyasında 15.yy’a kadar izi sürülebiliyor olsa da daha eskiye gitmesi muhtemel kökenlerine ilişkin kesin bir kayıt bulunmamaktadır. Gacaca, Kinyarwanda dilinde “çayır” anlamına gelir, “geniş ve ağaç-altı arazi”, “çimenlikte oturmak” gibi anlamlarda kullanılır. Ruanda’nın sömürge öncesi tarihinden gelen Gacaca Mahkemleri, topluluklar arası ve kişilerarası çatışma çözümünde kullanılan geleneksel bir yöntem olarak, komşular arasındaki mülkiyet anlaşmazlıkları, aileler arası ve aile-içi çatışmalar, vb. konuları çözmek için devreye sokulmuştur. Yerel halk, geniş bir alanda, sıcak olduğunda da çoğunlukla gölgesi geniş bir ağaç altında, tüm halkın kalabalığını kaldıracak bir katılım sağlamak üzere düzlük bir çayır düzeninde bir araya gelerek anlaşmazlıklarına çözüm bulmuştur. Genellikle aileler arası örgütlenmeler yoluyla küçük anlaşmazlıkların çözüme kavuşturulduğu yapılardır. Topluluk liderleri topluluk içindeki anlaşmazlıkları tartışarak çözüme kavuşturmadan önce tüm taraflar dinlenir. Dürüstlüğüne ve bilgisine güvenilen “inyangamugayo” adı verilen bilge kişiler hakemlik yapar. Bu kişiler topluluk üyeleri arasındaki tartışmayı kolaylaştırdıkları gibi davanın çerçevesini belirleyebilmiş ve davayı yönlendirebilmişlerdir. Genellikle yaşlı erkeklerden oluşan inyangamugayo, çözüme ilişkin kararını verdiğinde kararların uygulanabilmesi için topluluktaki tüm üyelerce onaylanması gerekmiştir. Çünkü Gacaca, kararın sadece söz konusu kişiye değil tüm topluma etkisi olduğuna inanılan bir mahkemedir. Eğer onaylanırsa bir uzlaşma işareti olarak içkiler içilir ve toplantı kapatılır. Eğer onaylanmaz veya taraflar karardan memnun kalmazlarsa davanın daha yüksek bir mahkemeye götürülme hakkı tanınmıştır.
Geleneksel Gacaca mekanizması, sömürgeci yönetimlerin kurumsallaşarak Batılı adalet sisteminin benimsendiği zamanlarda bile topluluklar arası çatışma çözümünde başvurulan birincil seçenek olma konumunu sürdürmüştür. Ancak sömürge yönetimlerinin Gacaca süreçlerine kendi idari yetkililerini atamaları mevcut sistemi giderek zayıflatmıştır. Zamanla sadece küçük köylerde aile içi çatışmalarda ve küçük suçlar için kullanılır hale gelmiş, bazen de sömürgecilerin yerel bilgiye hakim olmadığı topraklarda bir davanın ciddiyetini belirlemede idari bir araç işlevi görmüştür.
Ruanda Soykırımı sonrasındaki süreçte Gacaca, resmi yargı mekanizması olarak uygulamada bulunmamaktadır. Ayrıca bu dönemde soykırımın yarattığı tahribatın ardından avukatlar, yargıçlar, adli görevliler gibi yetişmiş insan kaynağı yok denecek kadar azalmıştır. Üstelik suçluların, tutukluların veya adalet bekleyenlerin sayısı hapishaneler ve mahkemeler gibi fiziksel kapasitenin kat kat üstündedir. Adalet bekleyen mağdurların tahammülsüzlüğü de Ruanda hükümeti üzerinde baskı yaratır. Paul Kagame’nin başkanlığındaki hükümet 2001 yılında, Gacaca geleneğinin modern bir geçiş dönemi adalet mekanizmasına uyarlanarak soykırım suçlularının yargılanması amacıyla devreye sokulması talimatını verir. 2002 yılında pilot uygulama olarak başlamış ve uygulamalardan alınan geri bildirimlerle 2004 yılında son hali verilip, 2005 yılından itibaren de tüm ülke çapında uygulamaya konulmuştur. Gacaca çatısı altındaki hakikat ve uzlaşma komisyonları, gerçeği söylemenin arındırıcı ve iyileştirici olacağı inancıyla barışın inşasında temel araçlar haline gelir. Böylece Gacaca mahkemeleri bir mahkeme ve bir hakikat komisyonun birleştiği “topluluk temelli çatışma çözüm süreci” olarak tanımlanır hale gelir.
Ruanda soykırımının çapı ve etkisi düşünüldüğünde soykırıma karışanların karmaşık örüntüsü ve sayısının çokluğu tahmin edilebilir. Dolayısıyla Ruanda Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin de Ruanda’daki ulusal mahkemelerin de sınırlı kapasitesinin karşılayamayacağı bir ölçek söz konusu olmuştur. Gacaca Mahkemeleri de bu kapasiteyi desteklemek üzere adalet ihtiyacına cevap verebilmek için tasarlanmıştır. Çünkü, 1994 sonrasında ülke genelinde 120 bini aşkın kişi soykırım suçuyla tutuklanmıştır. Mevcut sayıya ek olarak aranmakta olan ve tutuklanmamış birçok kişi de varken, Gacaca Mahkemeleri’nin kurulması sayesinde suçunu itiraf edip bu mekanizmanın adaletinden faydalanmak isteyen / affedilmeyi bekleyen binlerce kişi yargı talebinde bulunmuştur; ki 2012 yılına gelindiğinde 1 milyondan fazla kişi bu mahkemelerde yargılanmıştır.
Soykırımın Ruanda özelindeki niteliği hesaba katıldığında yağmalama ve tavuk hırsızlığı gibi küçük çaplı suçlardan, soykırımı planlama ve soykırıma liderlik etme gibi suçlara varan çok geniş bir yelpaze ile karşı karşıya kalınmıştır. Başlıca üç kategori belirlenmiş, şiddeti en yüksek olan grubu soykırımı planlayanlar, liderlik edenler ve tecavüz suçluları oluşturmuştur. İkinci kategori cinayet, ciddi saldırılar ve mala zarar verme suçlarını kapsar. Nispeten şiddeti düşük ölçekli ancak işlenen suç bakımından daha yaygın olan üçüncü kategori suçlar ise yağmalama ve küçük çaplı suçlara ilişkindir. Gacaca tarafından yargılanan suçlar üçüncü kategori olup ilk iki kategori dışarda bırakılmıştır. Nitekim toplumsal iyileşme ve onarımı sağlama potansiyeline sahip olanlar da bu üçüncü gruba dahildir.
Bu mahkemelerde yargıç olarak görev yapan “yeni nesil inyangamugayo”lar profesyonel yargıç değillerdir ancak halk tarafından seçilerek kısa bir eğitimle görevine başlayan güvenilir bireylerdir. Mahkemelerin düzenlenmesi; failin itirafı, tanık ifadeleri ve halkın katılımıyla işleyen açık oturumlar şeklinde yürütülmüştür. Yargılamalar sırasında, suçunu itiraf eden suçluların cezalarında indirim yapılabilmiş, kamu hizmeti veya köylerin bakım-onarımı gibi alternatif yaptırımlar uygulanmıştır. Amaç, yalnızca cezalandırmak değil, aynı zamanda suçlunun topluma yeniden kazandırılmasını sağlamak ve mağdurla fail arasında yüzleşmeyi teşvik ederek bir arada yaşamayı mümkün kılabilmektir. Gacaca 2012 yılında resmen görevini tamamlayana kadar 10 yıldan uzun bir süre içinde 1.2 milyon davayı sonuçlandırmasıyla tarihteki en kapsamlı yargı süreçlerinden biri olarak kayıtlara geçmiştir.
Davaların ulusal mahkemelerde ele alınması halinde on yıllarca sürme olasılığının adalete olan inancı yok edecek olması ve toplumsal barışı, uzlaşıyı, iyileşmeyi, onarımı imkansızlaştıracak olmasının öngörülebilirliği sayesinde Ruanda halkı için önemli bir aşma kat edilmiştir. Dolayısıyla yerelden bir çözüm mekanizması olarak Gacaca Mahkemeleri’nin yargılama usulüne başvurulması kayda değer sonuçlar üretmiştir. Mahkemelerden çıkarılabilecek dersler ve alınabilecek ilham konusunda en başta adaletin yaygınlaştırılması ve katılımcılık gelmektedir. Yetersiz kalan ulusal ve uluslararası mahkemeler, hızlı ve yaygın yargılamalara olanak veren geleneksel mahkemelerle desteklenmiştir. Öte yandan faillerin suçlarını itiraf etmeleri, kurbanların yaşadıklarını anlatmaları ve toplumun dinleyici olması, kolektif travmayla yüzleşmeye olanak sağlaması mahkemenin toplumsal onarım ve uzlaşma açısından eşsiz katkısını ortaya koyar. Bu yanıyla Gacaca, Batı merkezli cezalandırıcı yargı modellerinin dışında, “onarıcı adalet” ilkelerine dayanan özgün bir yaklaşım sunar. Toplumun sürece dahil edilmesi ve Ruanda halkının aktif katılımı sayesinde yalnızca yukarıdan değil aşağıdan da inşa edilen bir adalet tesis edilmiştir.
Gacaca’nın eksik kaldığı yanlar olduğu yönünde eleştiriler bulunmaktaysa da bu eleştirileri başarısını gölgelemeksizin, çıkarılacak dersler ve dikkat edilmesi gerekenler bakımından ele almak gerekir. Nitekim Gacaca’nın dönemin devlet başkanı Paul Kagame yönetimi tarafından muhalifleri bastırmak için kullanıldığı iddia edilmiştir. Bu durum Gacaca mahkemelerinin siyasi araç haline getirilebilme riski taşımış olduğuna ilişkin bir kayıt oluşturmalıdır. Buna ek olarak, mahkeme binaları ve yargıç yetersizliğinin bir sonucu olarak, bilgisine güvenilmekle birlikte profesyonel olmayan “inyangamugayo”ların devreye sokulmuş olması eleştirilmiştir. Hukuk eğitimi almamış kişiler olmaları nedeniyle kararların keyfi ve taraflı olması şüphesi yargılamalar boyunca tarafsızlık sorunlarını canlı tutmuştur. Ayrıca tanıklık yapanların zaman zaman tehdit ve toplumsal baskı hissetmiş olma ihtimalinin tanık güvenliğini de güvenilirliğini de zorlaştırmıştır. Tüm bu eleştirilere rağmen, yine de Gacaca’nın anlamına, çıkarılabilecek derslere ve başarı hikayelerine odaklanmak daha önemlidir.
Sonuç olarak Ruanda, özellikle 2021 yılında %21’lik yıllık büyüme hızını yakalamış ve sonrasında ortalama büyüme hızını korumakta olup sağlık, turizm gibi sektörlerdeki başarılarıyla “soykırımdan yükselişe” başlıklı haberlerin konusu haline gelmiştir. Bu yükselişin mimarlarından biri sayılabilecek Gacaca Mahkemeleri, çatışma sonrası toplumların karşılaştığı “gerçekle yüzleşme” ve “birlikte yaşama” sorunlarına özgün bir yanıt sunmuştur. Adaletin yerelleştirilmesi, halkın sürece dahil edilmesi, yüzleşmenin kamusal bir eylem haline getirilmesi gibi temel ilkeler, Gacaca’yı klasik yargı sistemlerinden ayırmaktadır. Bugün uluslararası hukuk camiasının ve geçiş dönemi adaleti çalışmalarının Gacaca deneyiminden alabilecekleri en büyük miras, her adalet sürecinin kendi bağlamı içinde şekillendirilmesi gerektiği ve adaletin yalnızca mahkeme salonlarında değil, toplumun kalbinde de aranması gerektiği fikridir. Yerellik ve katılımcılık önem kazanır.
Gacaca’nın onarıcı adaleti, tamamen Afrika toplumuna has bir model olarak sınırlanamaz. Temel ilkeleri bağlamında; toplum temelli adalet, onarıcı yaklaşım ve katılımcı yargılama süreçleri bakımından Kuzey Uganda geleneksel mato oput (kelime anlamı barış sağlandığındaki “acı ot içmek” ten gelir, affetme ve uzlaşma mekanizmalarından biridir), Güney Afrika apartheid rejimi sonrası Hakikat ve Uzlaşma Komisyonları, Sierra Leone mahalle temelli hakikat ve uzlaşma komisyonları gibi yerel örnekler çoğaltılabilir olsa da Afrika dışında da benzer toplumlar arası çatışmaların sonuçlandırılması ve uzlaşma sağlanması için de bir model olabilmiştir. Örneğin, Afrika dışından uygulama modeli olarak sıklıkla Kolombiya, FARC örneği gösterilir. 1960’lardan itibaren FARC ve diğer silahlı gruplar arası çatışmalarda 7 milyon kişi yerinden edilirken yüz binlercesi de hayatını kaybetmişti. 2016 barışı ile geçiş süreci adaleti tesis edilmeye çalışılırken, süreç fazla merkezi kalmakla kırsal bölgelerdeki katılımı yeterince teşvik edememiş olsa da kırsal toplumların doğrudan katılımı ve mağdur-fail yüzleşmesi Gacaca’ya uygunluk teşkil eder. Ayrıca Kolombiya’da barış sonrası Özel Barış Mahkemeleri Gacaca tipi onarıcı adalet modelini inşa etmiştir. Temel hedefleri (ve kazanımları) toplumla bütünleşme, itiraf ve sembolik tazminatlardır. Kıta dışından bir başka örnek, Endonezya’da işgal sonrası iyileşme süreçlerinde Kabul, Hakikat ve Uzlaşma Komisyonları’nın devreye sokulmasıdır. Gacaca’nın onarıcı adalet yaklaşımından esinlenerek mağdur-fail karşılaşmasını yapıcı bir evreye taşımaya çalışmıştır. Suçlu itirafı, özür ve kamu hizmeti ile cezalandırıcı olmayan yöntemlerin uygulanmasını kapsar.
Yukarıdaki örnekler Gacaca’nın ilham verdiği örneklerdir. Bir diğer bakış açısından Bosna örneği, uygulama için gecikmiş de olsa Gacaca tipi bir onarıcı adalet mekanizması için elverişli bir saha sunmaktadır. Çünkü bölgedeki iyileşme halen tam olarak sağlanamamıştır. 1992–1995 arasındaki Bosna Savaşı, etnik temelli soykırımlar, savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar ile ve özellikle Srebrenitsa Katliamı ile uluslararası kamuoyunun gündemine oturmuştur. Savaş sonrası adalet arayışı, Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICTY) eli ile uluslararası ceza adaleti mekanizmalarını devreye sokmuş olsa da toplum düzeyinde onarıcı bir adalet tesis edilememiştir. ICTY ve yerel ceza mahkemeleri failleri cezalandırmış ancak toplumsal uzlaşma zayıf kalmıştır. Çünkü ICTY sürecinde yerel katılım geri planda kalmış ve etnik bölünmüşlükle birlikte gelen “çözüm için ortak irade” eksikliği Gacaca gibi bir iyileştirici modelin hayata geçirilmesini zorlaştırmıştır. Yine de Bosna gibi etnik çeşitliliğe sahip, iç savaş yaşamış ve travmalarla baş etmeye çalışan bir toplum için alternatif modeller açısından dikkate değer olan Gacaca örneği toplumlar arası diyalog için gençlik girişimleri ve hakikat meclisleri için halen geç olmayan ilham verici bir uygulama olabilir.
Bir başka perspektif ise henüz çatışmaların sona ermeyip devam etmekte olduğu ve fakat çatışmaların uzunluğu nedeniyle sonrası için onarıcı adalet mekanizmaları üzerine kafa yorulmasını gerekli kılan Ukrayna ve Suriye benzeri örneklerdir. Ukrayna, 2022’de başlayan ve halen devam eden Rusya’nın işgal sürecinde savaş suçlarını ve toplumsal travmaları gündeme taşımaktadır. Gelecekte özellikle işgal bölgelerinde, toplumlar arası inşa süreçlerine ihtiyaç duyulabilir. Uluslararası hukuk bu coğrafyada, Gacaca gibi bir mekanizmaya alan açılması konusunda esnemeyebilir. Ancak toplum-içi çatışmalar ve işbirlikçiler gibi gündemler hesaba katılacak olursa uzlaştırıcı yerel yöntemler, yerel meclisler bakımından Gacaca’dan esinlenilebilinir. Öte yandan toplum içi fail-mağdur ilişkisinde etnik ve yerel bağların güçlü unsurlar olması bakımından da uyarlanabilir kriterleri haizdir. Suriye’de de benzer şekilde, bölgedeki belirsizlik nedeniyle henüz uygulama sahası oluşmamış olmakla birlikte çatışma sonrası geçiş dönemi adalet mekanizmaları aracılığıyla barış içinde bir arada yaşamanın toplum temelli ve Gacaca benzeri onarıcı modelleri üzerine düşünmeye başlanabilir.
Gacaca’nın günümüz çatışmalarının geneline birebir uygulanması zor olsa da içerdiği ilkeler ve topluluk temelli yaklaşımı belirli sahalara uyarlanabilir. Devlet kapasitesinin sınırlı olduğu, yargının meşruiyet krizi yaşadığı, geleneksel adalet mekanizmalarının kültürel bakımdan güçlü olduğu çatışma sonrası toplumlar için umut verici bir model olabilir. Dikkat edilmesi gereken, uzun süren çatışmalarda yüksek düzeyde bir siyasallaşma evresine geçilmeden hızla harekete geçilmesidir.
Copyright @ 2025 Global Academy. Design & Development brain.work