Hindistan’ın Arka Bahçesinde Türk Etkisi

21 Temmuz 2025
18 dk okuma süresi

Hindistan’ın Türkiye’ye neden düşmanca yaklaşımlar içinde sorusunun ilk akla gelen cevapları Pakistan’la ilgilidir. Bu bağlamda Türkiye’nin Keşmir konusunda Türkiye’nin Pakistan yanlısı tutumu,  Hindistan’ın Cammu Keşmir’in özerklik statüsünü kaldırması (2019) ve Vatandaşlık Yasası’ndaki tartışmalı maddelere yönelttiği eleştiriler, Pakistan ve Hindistan’ı savaşın eşiğine getiren Pahalgam’daki terör saldırısının ardından Pakistan’a verdiği destek ve onunla giderek güvenlik ve savunma boyutunu da aşan işbirlikleri hedeflemesinden söz edilebilir. Bu yazıda Türkiye-Hindistan ilişkileri daha geniş bir perspektiften ele alınmaktadır. Hindistan’ın kimlik algısı, gücü ve dış politikası arasındaki çok yönlü ilişkiler açısından Türkiye’nin “Yeniden Asya Girişiminin” ve Hint Okyanusu bölgesinde artan etkinliğinin neden giderek “rahatsızlık veren bir engel” olarak değerlendirilmeye başladığı açıklanmaya çalışılmaktadır.

En Üstün Medeniyet olarak Hindistan

BJP’nin (Bharatiya Janata Partisi: Hindistan Halk Partisi) benimsediği -Hindu kültürünün üstünlüğüne inanan, önceliğin Hindulara verilmesi gerektiğini savunan- Hindutva ideolojisinin uluslararası ilişkilere yansıması Hindistan’ın Dünyaya medeniyeti öğretecek bir lider olma (Vişvaguru) iddiasıdır. “Dünya gurusu Hindistan’ın benzersiz bir misyona ve başkalarına aktaracak muazzam bir bilgeliğe sahip olduğu”  düşüncesinin bir gerçekliğe dönüşmesi Hindistan’ın maddi güç unsurlarının üstünlüğü kadar bu üstünlük iddiasının özellikle en kritik stratejik öneme sahip gördüğü coğrafyalarda kabulüne bağlıdır.

Hindistan’ın Dünyanın Öğretmeni (Vişvaguru) İddiası

Uluslararası ilişkilerde süper güçler, küresel güçler, kutuplar, bölgesel güçler ve nihayet orta büyüklükteki güçler gibi kavramlara oldukça aşinayız. Görünen o ki Hindistan bu kavramların ötesinde bir yere koyuyor kendisini. Medeniyetin beşiği olan Hindistan vurgusu bugün BJP iktidarında, Başbakan Narendra Modi’nin söyleminde baskın bir öğe olarak karşımıza çıkıyor. Evet, eski Yunandan değil Hindistan’dan söz ediyoruz. Vişvaguru Sanskritçede Dünyanın Öğretmeni” veya “Küresel Lider” anlamına gelen bir terim. Modi ve BJP hükümeti tarafından sıklıkla kullanılan bu kavram, Hindistan’ın kültürel miras, manevi bilgelik ve küresel sorunlara çözüm sunma iddiasını vurguluyor.

Hindistan’ın Dünya liderliği iddiasının desteklenmesinde ve kültürel mirasın gözler önüne serilmesinde arkeoloji  önemli bir yere sahip gözüküyor. Arkeolojik keşifler bir taraftan Batı merkezli tarih anlatılarını sorgulatıyor. Diğer taraftan da BJP tarafından benimsenen Vişvaguru söylemine tarihsel meşruiyet kazandırarak Hindistan’daki yeni kimlik inşasının yapı taşlarını oluşturuyor. Örnek mi? 2023’te Haryana’da bulunan 7.000 yıllık nehir yatağı kalıntılarının Hindu metinlerinde geçen efsanevi Sarasvati Nehri’nin varlığını kanıtladığının kabul edilmesi Hindistan’ı İndus Vadisi’nden daha eski bir uygarlık olarak konumlandırıyor. Gujarat’ta Dholavira’daki su yönetim sistemleri Batının önyargılı “ilkel Doğu” algısını kırıp Hindistan’ın antik mühendislikte liderlik iddiasını besliyor. Bu Harappan kentinin 5.000 yıllık şehir planlaması UNESCO tarafından 2021 yılında “insanlığın yaratıcı dehasının başyapıtı” olarak tanımladı. Ayodhya’da 2020’deki Rama Tapınağı kazıları ise epik destanların “gerçek tarih” olarak sunulmasını mümkün kılıyor. Söz konusu kazılar içte Hindu milliyetçiliğini güçlendirmenin yanı sıra Ramayana coğrafyasını Hint diasporasını da birleştiren bir faktöre dönüştürüyor. Varanasi’deki 5.000 yıllık türbe kompleksinin keşfi ise Hindistan Başbakanı Narendra Modi’nin “Spiritüel Başkent” projesine hizmet ederek yılda 10 milyon turist hedefine katkı sağlıyor. Nalanda Üniversitesi Kazılarında Antik eğitim merkezinde bulunan matematik tabletleri, “sıfır” kavramının Hint kökenini vurgulayarak onun teknoloji devi imajını güçlendiriyor. Bihar’daki 2.500 yıllık kalıntılar Budizm’in Çin’den önce Hindistan’da doğduğunu hatırlatarak Asya’da kültürel üstünlük mücadelesine katkı yapıyor. Antik Sanskrit metinlerinde “uzay araçları” olarak yorumlanan Vimana tasvirleri ISRO’nun (Indian Space Research Organization: Hint Uzay Çalışması Örgütü) Ay ve Mars misyonlarını kültürel bir miras haline getirmiş gözüküyor. Bu liste uzayıp gidiyor. Ama belki de arkeolojinin günümüzde kimlik siyasetinde nasıl kullanıldığının en çarpıcı örneği Modi’nin Şubat 2024’te Gujarat’ın batı kıyısında yer alan antik bir su altı arkeolojik alanı olan ve Hindu inancına göre Tanrı Krishna’nın kurduğu efsanevi bir krallık olarak bilinen Dwarka yakınlarında dalış yaparak kalıntıları görüntülemesi oldu.

Söz konusu kazılarda elde edilen bulgular hiç kuşkusuz insanlık tarihi açısından inkar edilmez bir önem taşıyor. Ne var ki bu büyük medeniyetin çarpıcı izleri günümüz Hindistan’ını otomatikman Dünyaya yön verecek, ona liderlik edecek bir konuma taşıyamıyor. Kimlik içte ve dışta güçle sınanıyor. Bu kimlik tasavvurunun kalıcı bir gerçekliğe dönüşmesi başkalarının da Hindistan’ın üstünlüğünü, yol göstericiliğini ve onun karşısında daha aşağı görülen konumlarını kabullerine bağlı gözüküyor. Bunun en başta da bu kimliğin alanına girdiği düşünülen ülkeler nezdinde sağlanması gerekiyor.

Hindistan’ın Küresel İddialarını Zorlayan Engeller

Günümüzde Hindistan’ın küresel bir lider olma hedefinin önünde çeşitli yapısal, ekonomik, sosyal ve jeopolitik engeller bulunuyor. Mevcut durumuna baktığımızda Hindistan ekonomik olarak hızlı büyüyen ama hala yoksulluk ve eşitsizlikle mücadele eden bir ülke konumunda. Nüfusunun neredeyse %2’si aşırı yoksulluk sınırı altında yaşıyor. Gelir dağılımındaki adaletsizlik (en zengin %10 ulusal gelirin %57’sini alıyor) iç tüketimi ve insani kalkınmayı sınırlıyor. Genç nüfusta yüksek işsizlik (özellikle nitelikli işgücünde), demografik fırsatı riske atıyor. Elektrik, su, ulaşım ve dijital altyapıdaki yetersizlikler üretkenliği düşürüyor. Petrol ve doğalgaz ithalatı (%85 bağımlı) cari açığı artırıyor. Kast sistemi, din-etnik çatışmalar ve kadın-erkek eşitsizliği (işgücüne katılım oranı %24) sosyal uyumu zedeliyor. Tarıma bağımlı nüfus, muson düzensizlikleri ve su kıtlığından (16 şehrin tamamen susuz kalma riski var) ciddi etkileniyor. Sınır anlaşmazlıkları, Çin’in Kuşak-Yol projesi ve Hint Okyanusu’ndaki nüfuz mücadelesi Hindistan’ı zorluyor. Keşmir sorunu ve terör destekli çatışmalar kaynak ve dikkat dağıtıyor.

Batı-Rusya-Çin arasında denge kurma zorunluluğu ise Hindistan’ın bağımsız küresel liderlik iddiasını zayıflatıyor. Hindistan Çin’e karşı denge arayışı içinde QAD (Quadrilateral Security Dialogue: ABD, Japonya, Avustralya ve Hindistan arasında Dörtlü Güvenlik Diyalogu) arasında güvenlik iş birliğini güçlendirmeyi hedefliyor. QUAD, Hindistan’a jeopolitik görünürlük ve Çin’e karşı sembolik bir denge sağlasa da, onun somut güvenlik garantileri, teknoloji erişimi ve ekonomik fırsatlar konusundaki beklentileri karşılamıyor. Hindistan’ın ana güvenlik tehdidi saydığı Pakistan ve Keşmir sorunu, QUAD’ın gündeminde doğrudan yer almıyor. QUAD Pakistan’la ilişkiler konusunda Hindistan’a açık destek vermiyor. ABD ve Avustralya, Pakistan ile tarihi askeri ilişkilerini sürdürüyor. Hindistan’ın “çok kutuplu dünya” vizyonu ve Rusya ve İran gibi ülkelerle ilişkileri QUAD içinde tam uyumu engelliyor.

Öte yandan Hindistan Çin’in Kuşak-Yol Girişimi’ne alternatif oluşturmak özellikle Hint Okyanusu ve Doğu Akdeniz’deki Çin etkisini dengelemek için 2023’te Orta Doğu-Avrupa Ekonomik Koridoru projesini (Middle East-Europe Economic Corridor:IMEC) başlatmış bulunuyor. Hindistan, ABD, AB, Suudi Arabistan, BAE ve İsrail gibi aktörleri birleştiren dev bir ekonomik proje Hindistan-Avrupa arası malların ticaretini deniz+demiryolu kombinasyonuyla 10 güne düşürmeyi ve (şu an 25-30 gün)ve Körfez ülkelerinin yeşil hidrojen üretimini Avrupa’ya iletmeyi amaçlıyor. Türkiye projede bypass edilmesi nedeniyle rahatsız.

Hindistan 1971’de Bangladeş’in (Doğu Pakistan) bağımsızlık savaşında kritik rol oynamış olsa da bugün Bangladeş tarafından giderek “zoraki bir ortak” olarak algılanıyor. Hindistan’da Müslüman karşıtı söylemlerin artması, nüfusun %90’ı Müslüman olan Bangladeş’te tepki çekiyor. Bangladeş Hindistan ile olan ilişkisini “lütuf-bağımlılık” düzleminden çıkarıp eşit ortaklığa taşımak istiyor. Hindistan’ın bölgesel hegemonya peşinde olduğu izlenimi yaratan tavrı Bangladeş’te direnç yaratıyor. Bangladeş’in Hindistan’a ihracatı (2 milyar dolar), ithalatının (12 milyar dolar) altıda biri civarında. Bangladeş bu açığı kapatmak için Çin pazarına yöneliyor. Buna ilaveten Hindistan’a olan bağımlılığını azaltmak için Çin ile 38 milyar dolarlık altyapı projeleri (örneğin: Payra Limanı, Karnaphuli Tüneli) imzalamış bulunuyor. Bangladeş’in 2024’de istifa ederek ülkeyi terk eden Başbakan Şeyh Hasina’nın Hindistan yanlısı politikaları, muhalefet tarafından “ulusal çıkarları satmak” olarak tanımlanıyordu. Bugün Muhammed Yunus liderliğindeki geçici hükümetle birlikte Bangladeş’in Hindistan ile olan ilişkiler zayıflarken Bangladeş ile Pakistan arasında 50 yılı aşkın süre sonra doğrudan ticaret gerçekleşmiş ve çeşitli alanlarda işbirliği için mutabakat imzalanmış bulunuyor.

Hint Okyanusu Bölgesinin Önemi

Hint Okyanusu bölgesi Hindistan’ın güvenliğinin ve süper güç olma iddiasının temel taşı olarak görülüyor. Hindistan, Hint Okyanusu’nu binlerce yıldır ticaret ve kültür bağlantılarıyla şekillendiren bir aktör olması nedeniyle bölgeyi “doğal etki alanı” olarak değerlendiriyor. Hint Okyanusu ülkelerinin çoğunun İngiliz sömürgeciliğine karşı mücadelede Hindistan’la dayanışma içinde olması da bu yaklaşımı güçlendiriyor..

Hint anakarası, okyanusun merkezine doğru uzanarak Hindistan’a deniz yollarını kontrol etme avantajı sağlıyor. Hindistan’ın petrolünün %70’i ve doğal gazının %90’ı Hint Okyanusu üzerinden taşınması bu rotaların güvenliğinin ekonomik açıdan hayati bir mesele olduğunu ortaya koyuyor. Balıkçılık, deniz altı madenleri (manganez, kobalt) ve okyanus tabanı enerji kaynaklarına erişim, ekonomik büyüme için Hint Okyanusu kritik bir öneme sahip. Küresel deniz ticaretinin %80’i Hint Okyanusu’ndan geçiyor.

Çin’in Sri Lanka (Hambantota Limanı), Pakistan (Gwadar Limanı) ve Afrika Boynuzu’ndaki askeri üsleri, Hindistan’ı “kuşatılmış” hissettiriyor. Hindistan, SAGAR ile güvenlik odaklı, ekonomik teşvikler ve kültürel bağlara dayalı bir strateji izleyerek Çin’i dengelemeyi ve kültürel diplomasiyi ve bu adalarda yaşayan Hint diasporasını da kullanmaya çalışarak bölgede egemen olmak istiyor.

Büyük Abi” İmajının Yarattığı Olumsuzluklar

Hint Okyanusu Hindistan açısından kültürel bir ortaklık alanı ve jeopolitik bir öncelik konumunda bulunuyor. Tarihi bağlar, Hint diasporanın varlığı ve Çin’in artan etkisi Hindistan’ın bu bölgeye yönelik politikalarına yön veriyor. SAGAR Doktrini (Security and Growth for All in the Region: Bölgede Herkes İçin Güvenlik ve Büyüme) Hindistan’ın Hint Okyanusu bölgesindeki dış politika vizyonunu şekillendiren kritik bir strateji. Modi tarafından 2015’te ilan edilen bu doktrin, Hindistan’a komşu ada ülkeleri (Maldivler, Seyşeller, Moritus, Sri Lanka, Madagaskar, Komorlar) ile Hint Okyanusu’ndaki ASEAN ve Afrika ülkeleriyle ilişkilerini derinleştirmeyi hedefliyor. SAGAR Doktrininin 5 temel ilkesi deniz güvenliği, sürdürülebilir kalkınma, bölgesel işbirliği, afet yönetimi ve ekonomik bütünleşme. Bu doktrin çerçevesinde Hint Okyanusu “barış ve refah okyanusu” olarak tanımlanırken Hindistan Çin’in İnci Dizisi projesine alternatif sunuyor.

Modi, bu ülkeleri ziyaretlerinde “köklerle bağ” vurgusu (örneğin 2015 Mauritius ziyareti) yapsa da Hindistan’ın “büyük abi” imajı bu 6 ada ülkesinde giderek tepkilere neden oluyor.  Nitekim Hindistan’ın Seyşeller’deki askeri üs planı (2018) yerel muhalefet nedeniyle iptal edildi. Sri Lanka ve Maldivler, Hint balıkçıların kıyı sularını ihlal ettiğini iddia ediyor. Maldivler’deki Hint askeri personeli “egemenliğe tehdit” olarak görülüyor. Zaten Maldivler’de 2023’te Çin yanlısı Cumhurbaşkanı Mohamed Muizzu “Hint Askeri Dışarı” sloganıyla seçilmişti.

Ayrıca Hindistan bu adalarda Çin’in ekonomik insiyatifleri ve yatırım gücü ile de başa çıkmakta zorlanıyor. Örneğin Sri Lanka Çin’den Hindistan’a kıyasla 4 kat fazla yatırım sözü almış bulunuyor. Hindistan’ın Moritus’a 1 milyar dolar yardımı, Çin’in 2013 yılında Kuşak ve Yol Girişimi çerçevesinde (Belt and Road Initiative: BRI) başlattığı küresel kalkınma ve altyapı projelerinin taahhütleri yanında küçük kalıyor.

Kimlik İnşasında Ötekine Duyulan İhtiyaç: Hindutva Perspektifinden Türkler

Kimlik inşasında ötekine duyulan ihtiyaç toplumsal sınırların kurulması, güç ilişkileri ve anlam üretimi bağlamında ele alınabilir. Kimliklerin karşıt gruplarla kıyaslanarak güçlendirildiği, grup üyelerinin “ötekini” aşağılayarak kolektif benlik saygısını ve iç dayanışmayı arttırdığı bilinen bir olgu. Aslında bir ulusun tarihinde çoğu zaman öteki olarak gösterilmeye birden fazla aday bulunuyor. Bunlardan hangisinin seçileceğini öteki olarak gösterilecek ülkenin nispi gücüyle ve mevcut ilişkilerin ne denli önemli olduğu meselesiyle fevkalade alakalı. Kimlik inşasında İngilizler yerine “elverişli tarihi öteki” olarak Müslüman Arap ve Türklerin tercih edilmesi de böyle bir tercihin sonucu. Ayrıca her ötekileştirilen ülke çok önemli krizlerin ve savaşların yaşanma olasılığının bulunduğu bir ilişkiyi de beraberinde getirmiyor. Sınır komşusu olmayan ve dolayısıyla aralarında teritoryal sorunların bulunmadığı iki ülke olan Türkiye ile Hindistan arasındaki ilişkilerde de bunu görüyoruz.

İki ülke arasında olumsuz bir atmosferin oluşmasında Hindistan’ın bağımsızlığında benimsenen laikliği ortadan kaldırarak devletin ideolojisi olmaya soyunan Hindutva anlayışı kadar jeo-politik rekabetin de önemli bir rolü bulunuyor.

Müslümanlar ve Türkler BJP tarafından benimsenen Hindu kültürünün üstünlüğüne inanan, önceliğin Hindulara verilmesi gerektiğini savunan Hindutva ideolojisi perspektifinden değerlendirilmektedir. Hindistan’da Müslümanlığın korkunç bir yıkıma sebep olduğunu ileri süren bu anlayış çerçevesinde Hindistan’da gelişen çoğulculuk karşıtı ve Müslümanları dışlayıcı uygulamalarla Hindistan’ın Türkiye ve Pakistan siyaseti birbirinden bağımsız ele alınacak gelişmeler gibi gözükmüyor. Ülke içinde Hinduların kendilerinden üstün olduğunu kabule zorlanan Müslümanlar dışarda ise düşman addedilen Pakistan ve onunla dost olan ülke ve tarihi dostluğunu yepyeni işbirliği alanlarında ilerleten Türkler bulunuyor. Türkler Hindutva anlayışını savunan kültürel milliyetçiler gözünde sadece Hindu kültürünün yabancısı ve Pakistan’ın dostu olmakla da kalmıyor. Aynı zamanda Hindistan tarihinde İngiltere gibi bir işgalci güç olarak değerlendirilen ve “Hindu kimliğine yönelik tehdidin sembolü” olarak görülen Babür İmparatorluğu’nun (1526-1858) da akrabaları olarak görülüyor.

Günümüzde Hindistan’da Urduca isimlerin değiştirilmesi ise siyaseten motive edilmiş, gerçek bir kültürel dönüşüm, bir “Hindu milliyetçi tarih yazımı” projesinin parçası olarak karşımıza çıkıyor. Bu süreçte şehirlerin, anıtların ve sokakların ismi değiştiriliyor. İslami/Müslüman kökenli isimler yerine Hindu mitolojisi veya milliyetçi figürlerle uyumlu isimler benimseniyor. Allahabad yerine Prayagraj (2018), Mughalsarai İstasyonuna Deen Dharma Chakra İstasyonu (2018), Faizabad’a Ayodhya (2018) ve Aurangabad’a Chhatrapati Sambhajinagar (2023) denmesi gibi. Aşırı uçtaki birkaç grup 2017’de (örneğin Hindu Mahasabha) UNESCO tarafından Dünya Mirası Kabul edilen ve Hindistan’ın en ikonik anıtı olan Taç Mahal’in yıkılması yönünde açıklamalar bile yaptı.

Aslında kültürel çoğulculuğa saldırı içeren ve tarihi tahrif niteliğindeki bu gelişmelerin Hindistan vatandaşları arasında ayrımcı ve kutuplaştırıcı etkiler doğurarak amaçlananın aksine içte birlik ve dayanışmayı zedelediğini de belirtmek gerekiyor.

Hindistan’ın Arka Bahçesinde Türk Etkisi

Türkiye “Asya-Pasifik bölgesine açılım politikasını” uygulamaya koyan 2019 Ağustos ayında açıkladığı “Yeniden Asya Girişimi” ile Asya ülkeleriyle ilişkilerini bütüncül ve kapsamlı bir strateji temelinde geliştirmeyi amaçladığını deklere etmiştir. Asya’da CICA (Asya’da İşbirliği ve Güven Artırıcı Önlemler Konferansı), SCO, (Şangay İşbirliği Örgütü) ASEAN (Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği) ve AIIB Asya Altyapı Yatırım Bankası (AIIB) gibi kuruluşlarla derinleşen ilişkiler Yeni Delhi gözünde Türkiye’nin “dengeleyici güç” kimliğini güçlendiriyor.

Türkiye’nin Asya ülkeleri ile arasında ticaret, yatırım, eğitim, savunma sanayi, teknoloji, kültür ve siyaset alanlarında diyaloğun artırılması için başlattığı bu girişim gerek işbirliklerini arttırma potansiyeli gerekse de Ankara’nın ortak kültürel değerlere yaptığı vurgu nedeniyle Yeni Delhi’nin hoşnutsuzluğuna sebep oluyor. Türkiye CİCA’nın kurucu üyesi olup 2020-2022 yılları arasında dönem başkanlığını yürütmüştür. Çin, Rusya, Hindistan ve Orta Asya ülkelerini kapsayan ŞİO örgütünde gözlemci statüsüne sahip olup stratejik diyalog ortağıdır. ASEAN’da Sektörel Diyalog Ortağı olan Türkiye APEC’de (Asya-Pasifik Ekonomik İşbirliği Forumu) gözlemci üye, AIIB’nin de kurucu üyesi.

Dahası bugün Türkiye’nin Pakistan’ın yanı sıra Hindistan’la ortaklık bağları gevşemeye başlayan Bangladeş’le ilerleyen dostluğunun yanı sıra Hindistan’ın stratejik etki sahası ve adeta arka bahçesi olarak gördüğü Hint okyanusu bölgesinde bulunan 6 ada ülkesiyle (Sri Lanka, Maldivler, Moritus, Madagaskar, Seyşeller) de gelişen ilişkileri Yeni Delhi’nin kaygılarına sebep oluyor. Mart 2024’te  yaşanan Hindistan-Maldivler krizi sırasında Türkiye’nin Münhasır Ekonomik Bölge gözetimi için Maldivlere insansız hava araçları (İHA) satması Hindistan’ın kaygılarını somutlaştıran gelişmelerin dikkat çekici bir örneği oldu. Türkiye’nin Somali ile siyasi ve askeri pozisyonunu Afrika Boynuzu ve Kızıldeniz bölgesinde güçlendiren anlaşmalar  yapmış olması Hindistan’ın gözünde bu ülkelerde karşısına çıkabilecek gelişmelerin somut bir örneği olarak değerlendiriliyor ve dikkatle izleniyor. Hintli uzmanlara göre Türkiye’nin sadece Müslüman çoğunluklu ülkeler üzerinde değil, Sri Lanka gibi Budist nüfusun ağırlıklı olduğu adalar üzerinde etkisi artması ve onların savunma kabiliyetlerini modernleştirmesi onu tehlikeli bir aktör kılabilir.

Görünen o ki Hindutva anlayışının varlığı Türkiye-Hindistan ilişkilerinde karamsar bir tabloyu beslese de iki ülke arasındaki hâlihazırda egemenlik sorunlarının bulunmayışı jeo-politik rekabetin gidişatının bu ilişkilerde asıl belirleyici faktör olacağını ortaya koyuyor. Hindistan’ın Türkiye’ye tepki olarak attığı adımlar ve bunların içinde de Kıbrıs Rum Yönetimi ve Ermenistan ile yakınlaşması ise bu rekabetin alabileceği yeni görüntülere dikkatimizi çekiyor.

S. Gülden Ayman
S. Gülden Ayman

Prof. Dr. S. Gülden Ayman İstanbul Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesidir. İlgi alanları arasında siyasi, askeri ve psikolojik yönleriyle uluslararası güvenlik, bölgesel sorunlar ve radikalleşme yer almaktadır. Güncel çalışmaları Pakistan, Hindistan ve Afganistan’a odaklanmaktadır. Dış politika ve uluslararası güvenlik konularında kapsamlı yazıları bulunmaktadır. Yayınları arasında “Soğuk Savaş Sonrası Dönemde Konvansiyonel Silahlı Kuvvetlerin Kontrolü”, “Neo-Realist Perspektiften Yunan Dış Politikası”, “İyi Komşuluk Formülü”, “Mekan, Kimlik, Güç ve Dış Politika” (Türkçe); “Irak’ta Çıkmaz: Türkiye İçin Temel Parametreler” (Türkçe); ve ”Kyoto Protokolü, Avrupa Birliği ve Türk İş Dünyası (Türkçe). NATO SPS Programı İleri Araştırma Atölyesi Ödülü (2006), Fulbright Ege Girişimi Ödülü, Yale Üniversitesi BM Çalışmaları Ödülü (2003), Ortadoğu Araştırma Yarışması” ve Ford Vakfı desteği (1999) almıştır.

Bu yazıya atıf için: S. Gülden Ayman, "Hindistan’ın Arka Bahçesinde Türk Etkisi" Global Panorama, Çevrimiçi Yayın, 21 Temmuz 2025, https://www.globalpanorama.org/2025/07/hindistanin-arka-bahcesinde-turk-etkisi/

Bülten Aboneliği

Sosyal Medyada Paylaşın

PDF Kaydedin / Çıktı Alın

Copyright @ 2025 Global Academy. Design & Development brain.work

Çevrimiçi olarak yayımlanan yazıların tüm telif hakları Panorama dergisine aittir. Aksi belirtilmediği sürece, yayımlanan yazılarda belirtilen görüşler yalnızca yazarına / yazarlarına aittir. UİK, Global Akademi, Panorama Yayın Kurulu ile editörleri ve diğer yazarları bağlamaz.