Tercih döneminde URAP ve benzeri araştırma sıralamaları yeniden gündeme geldi ve bu sıralamalar üzerinden üniversiteler için araştırmanın önemi sosyal medyada tartışıldı. Bu yazıda bu sıralamaların araştırma çıktılarını ne ölçüde yansıttığı ve ne kadar önemli oldukları sorularına odaklanacağım.
2010 yılında yazdığım bir yazıdan bir alıntı ile başlıyorum.
“Üniversiteyi liseden veya dersaneden ayıran en önemli faktör araştırmadır. İnsanlığın dağarcığındaki bilgiyi artırmak yerine sadece bilgiyi aktarmayı kendilerine misyon edinen yüksek öğrenim kurumları üniversite olmanın sorumluluklarını tümüyle yerine getirmemektedirler ve birçoğu düşük prestijli diplomaların yerel dağıtıcıları olmaya mahkumdurlar. Sadece araştırma üniversiteleri yüksek prestijli uluslararası çekim merkezleri haline gelebilirler ve dünyada sıralamalarda önde gelebilirler.”
Kariyerini öncelikle araştırma üzerine kurmuş birisi olarak başka türlü düşünmem mümkün değil.
Aynı yazıda, şu soruyu sormuşum: Üniversite sıralama sistemlerindeki sorunlar ve eksiklikler nelerdir? Bu bölümde yayın ve atıf sayılarını kullanmadaki sorunlardan bahsetmişim (dergi farklılıklarının göz ardı edilmesi, sayıların alana göre düzeltilmemesi, atıflarda hatalar). Fakat bence bundan daha önemli eleştirilerim şöyle olmuş:
“Yayın ve atıf sayılarının yanında, araştırma aktivitesini tam olarak ölçmek için ulusal ve uluslararası yarışmalar sonucunda jürilerce desteklenmesine karar verilmiş projeleri ve öğretim üyelerinin almış olduğu ulusal ve uluslararası ödülleri de değerlendirmeye katmak gereklidir.
Araştırma çıktılarını değerlendirirken yayın ve atıfları saymak kolaydır. Fakat bu ölçütler yapılan araştırmanın sadece araştırma dünyasına etkisini ölçmektedirler. Esas ölçülmesi gereken araştırmanın topluma katkısıdır. Örneğin araştırma sonucunda alınmış olan patent ve kurulmuş olan şirket sayıları ve bu şirketlerin ciroları son derece önemli ölçütlerdir.
Bir üniversitenin araştırma aktivitesinin en önemlileri sonuçlarından birisi de yetiştirdiği araştırmacılar, mezun ettiği yüksek lisans ve doktora öğrencileridir.
Üniversiteleri sıralarken araştırmanın yanında eğitim ve hizmet çıktılarını da değerlendirmek gerekir. Üniversitenin en bariz eğitim çıktısı mezun sayılarıdır. Bu mezunların iş bulma oranları ve ortalama gelirleri de önemli, fakat ölçülmesi zor olan çıktılardır. Diğer eğitim çıktıları, yazılmış olan ders kitapları ve yapılmış olan vaka çalışmalarıdır. Hizmet çıktılarını değerlendirirken toplumun çeşitli kesimlerine yapılan sunumlar, dergi editörlük ve hakemlikleri, kongre düzenleme aktiviteleri, yönetim kurulu üyelikleri ve danışmanlık hizmetleri göz önüne alınabilir.”
15 yıl önceki görüşlerim değişmedi. Yayın ve atıf sayıları kullanılarak yapılan sıralamaları eksikli buluyorum. Bu sıralamalarda üniversitenin diğer önemli işlevleri olan eğitim ve hizmetin ölçülmemesini bir yana bırakalım, araştırmanın sadece yayın/atıf ile ölçülmesi de yetersiz. Araştırmanın tek amacı yayın olamaz. İnsanın bilgi dağarcığının genişletilmesinin öneminin farkındayım. Fakat nihai amaç toplumun refahını yükseltme ve dünyayı daha yaşanılabilir kılma olması gerektiğini düşünüyorum. Bu bağlamda, üniversitenin araştırmaları sonucu olarak benim şöyle beklentilerim var:
Ülkede veya dünyada politika değişikliğine (örneğin tarım, çevre, göçmen veya turizm politikası) katkıda bulunmak
Ülkenin insanlarını, toplumu daha iyi anlayarak/anlatarak kamuya, STK’lara, özel sektöre ve bireylere yol göstermek
Sonuçların kamuda veya özel sektörde uygulanması ile üretkenliği artırmak, maliyetleri düşürmek, geliri artırmak ve ülkenin kurumlarını dünyada daha rekabetçi kılmak
Sonuçları patente dönüştürmek ve ticarileştirilmesini desteklemek–böylece hem vergi gelirlerine hem de istihdama katkıda bulunmak
Tekno-girişimler ile teknoloji ihracatını artırmak ve ülkenin dış ticaret açığının kapanmasına katkıda bulunmak
Kendimden iki örnek vereyim. Yıllarca ambulans lojistik sistemleri üzerine makaleler yazdıktan sonra, öğrencilerim ile ambulans lojistik kararlarını (tesis yer seçimi, ambulans sayısı, konumları vs.) destekleyen bir şirket kurdum. Yazdığım makalelerden birinde ambulans istasyonu yer seçiminde dünyada en çok kullanılan modeli geliştirdim ve kalp krizi vakalarında hayatta kalma olasılığını en yukarıya çıkaracak bir alternatif model önerdim. Başka bir projemiz dar bölge seçimi için bir şehrin seçim bölgelerine bölünmesi üzerine idi. Geliştirdiğimiz model bir doktora tezi oldu ve bu konuda makaleler yayınladık. Sonra bu bir coğrafi bölgeyi dengeli parçalama işini farklı uygulamalar (yerel seçimler, okul bölgeleri, pizza zincirleri vs.) için yapan bir şirket kurduk ve bu model bir şehrin dar bölge belediye meclisi üyeleri seçimi için kullanıldı. Yani, ben hem ambulans lojistiği hem de bir coğrafi bölgeyi parçalama üzerine onun üzerinde makale yazdım. Üniversitem bunlarla gurur duydu. Bu makaleler dünya sıralaması yapan kurumlar tarafından sayıldı. Eğer ben bu makaleleri yazdıktan sonra uygulamalar ile ilgilenmeyip daha fazla makale yazsa idim, şu anda daha fazla makalem ve atıfım olurdu. Ama bence, topluma en değerli katkıyı bu uygulamalar ile yaptım. Sonuç? Sadece makale ve atıf sayısı ile yapılan sıralamalar resmin küçük bir parçasını gösterir. Yayınlar önemlidir ama araştırmanın çıktılarının sadece bir kısmını temsil ederler. Bunlara önem atfederken dikkatli olmak gerekir.
Şimdi de yayınların olası çıktılarından olan patentlere, girişimcilik çıktılarına, yüksek teknoloji ihracatına ve milli gelire bakalım. Bu yazıda kullandığım görseller Prof. Dr. Muhammed Sahin’in bir sunumundan alindi. Aşağıdaki görsellerde görüldüğü gibi, yayın sayımız artıyor ama
patent sayımız düşük ve yıllardır yerinde sayıyor,
önde gelen global start-up ekosistemleri arasında yokuz,
yüksek teknoloji ihracatında epey gerilerdeyiz,
son 10 yılda kişi başı milli gelirimiz artmamış.
Bu ölçütlerde maalesef artan akademik yayınlarımızın etkisini pek göremiyoruz.
2000 yılından 2023 yılına gelirken, Çin’in yüksek teknoloji ihracatı 41,7 milyar dolardan 825 milyar dolara çıkarken (yani 20’ye katlanırken), bizim yüksek teknoloji ihracatımız 1,1 milyar dolardan 8,5 milyara çıkabilmiş—ki bunun önemli bir kısmı İHA/SİHA ihracatı.
Üniversite bazında sıralamalara heyecanla bakıyoruz. Peki ülke yayın sıralamasında neredeyiz? Bu alanın devleri olan Çin ve ABD bir yana. Fakat İran’ın bile gerisinde olmamıza ne diyorsunuz? O övündüğümüz yayınlarımız dünyada ülkemizi ancak 16. sıraya yerleştirebilmiş–Brezilya ve İran’ın arkasında, nüfusu bizim dörtte birimiz olan Hollanda’nın hemen önünde.
Bu tablo maalesef Türkiye’nin güçlü bir araştırma ülkesi olmadığını gösteriyor. Araştırma çıktılarımızın patent sayısına, girişimciliğe, yüksek teknoloji ihracatına ve milli gelire bir etkisini göremediğimiz gibi, ülkemizin araştırma ekosisteminin oldukça güçsüz olduğunu da görüyoruz. Durum bu iken ülke içi sıralama konusuna ne kadar önem vermeliyiz? Yayın kültürü zayıf olan ve araştırma çıktılarını ekonomiye transfer edemeyen bir ülkede bir üniversitenin bir diğerinden daha az veya fazla akademik yayın yapıyor olması ülke için ne kadar önemli? Bu durumu gören bir üniversitenin “ben kaynaklarımın çoğunu yayınlar yerine eğitime ayırıyorum” demesi rasyonel bir tercih değil mi? Ülkeye katkı açısından kaynaklarını yayınlara yönlendiren bir araştırma üniversitesi mi, yoksa kaynaklarını eğitimde inovasyona yönlendiren bir eğitim üniversitesi mi daha değerlidir?
Milli gelir değişimi tablosunda görüldüğü gibi 10 yılda ekonomisi teknoloji odaklı olan ülkelerin milli gelirlerinde ciddi yükselme var. Biz ise yerimizde saymışız. Teknoloji üretiminde olamayışımızın sorununu bir veya birkaç gayretli araştırma odaklı üniversite çözemez. Bu iş ekosistem sorunu, liyakat sorunu ve vizyon sorunudur. Bu sorunları çözene kadar biz akademisyenler yayın yapmaya devam ederiz ama ülkeye fazla bir etkisi olmaz maalesef.
Bu yazıdan benim üniversitede araştırmaya karşı olduğum anlamı çıkmaz umarım. Kariyerimi araştırma ile yaptım. Dekanı olduğum fakültenin yayın sayılarını kısa sürede artırılmasına katkıda bulundum. Rektörü olduğum üniversitenin ise bir araştırma üniversitesi olarak kurgulanması yönünde çabaladım. Araştırma yapmayan akademisyen esas işini yapmıyor demektir. Ama hem araştırma çıktılarının yayına indirgenmesini yanlış buluyorum, hem de Türkiye gibi bir araştırma çölünde de yayınlara ve yayın bazlı sıralamalara abartılı vurgu yapılmasına katılmıyorum. Keşke bu konular ülkemizde enine boyuna tartışılsa.
Erhan Erkut
Erhan Erkut, lisans derecesini 1980’de Boğaziçi Endüstri’den, doktorasını ise 1986’da Florida Üniversitesi’nden aldı. 1985-2005 yıllarında Alberta Üniversitesi’nde ders veren Prof. Erkut bu dönemde 10 eğitim ödülü aldı ve 50’den fazla hakemli dergi makalesi yayınladı. Birçok endüstriyel projeyi de yöneten Erkut, Centre for Excellence in Operations adlı bir uygulamalı araştırma merkezi kurdu ve INFORMS Transactions in Education dergisinin kurucu editörlüğünü yaptı.
Erkut, 2005-07 arasında Bilkent İşletme Fakültesi Dekanlığı ile 2008-13 arasında Özyeğin Üniversitesi Rektörlüğü yaptı. 2014-23 arasında ise MEF Üniversitesi’nde çeşitli görevlerde bulundu. Türkiye’de girişimcilik ve yetkinlik gelişimi konularında aktif olarak çalışan Erkut kurucusu olduğu Yetkin Gençler Eğitim Kooperatifi ile 10 yıldır binlerce lise ve üniversite öğrencisinin profesyonel gelişimine destek olmaktadır. Prof. Erkut, “Üniversite Seçerken,” “İşte Ceylanlar” ve Sistem Çaresiz, Eğitim Sizde” kitaplarının yazarıdır.
Bu yazıya atıf için: Erhan Erkut, "Üniversite Sıralamaları ve Araştırma Çıktıları – Erhan Erkut" Global Panorama, Çevrimiçi Yayın, 13 Ağustos 2025, https://www.globalpanorama.org/2025/08/universite-siralamalari-ve-arastirma-ciktilari-erhan-erkut/
Copyright @ 2025 Global Academy. Design & Development brain.work
Çevrimiçi olarak yayımlanan yazıların tüm telif hakları Panorama dergisine aittir. Aksi belirtilmediği sürece, yayımlanan yazılarda belirtilen görüşler yalnızca yazarına / yazarlarına aittir. UİK, Global Akademi, Panorama Yayın Kurulu ile editörleri ve diğer yazarları bağlamaz.