Bugün (9 Ağustos), önce X’teki hesabımda 20 maddelik bir bilgiselde, sonra da bir TV programında (Işın Eliçin, “Sınırsız”, Halk TV) dün (8 Ağustos Cuma) Beyaz Saray’da ABD Başkanı Donald Trump ile biraya gelen Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ve Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan arasındaki görüşmeyi ve sonuçlarını değerlendirdim. Bu yazıyı orada açıkladığım görüşlerimi bir araya getirip, biraz daha açmak için yazdım.
İki lider Trump’ın ve ABD halkının önünde, daha önce ayrıntılarını ikili görüşmeler yoluyla Mart 2025’te belirleyerek dünyaya ilan ettikleri barış antlaşmasını imzalamak için çalışmaya devam edeceklerine söz verdiler. Yani, bazılarının ilan ettiği gibi, ortada bir barış antlaşması imzası yok henüz…
Karışıklığın nedeni, ABD Başkanı Trump’ın ABD ve dünya kamuoyuna her zamanki gibi gösterişli bir şekilde ne kadar büyük bir iş yaptığını anlatma arzusu ve dünyanın uzun sürmüş bir çatışmasını daha çözen – hatta hepsini teker teker çözen – becerikli ABD Başkanı olarak ne kadar Nobel Barış Ödülünü hak ettiğini anlatma çabasından kaynaklanıyor.
Gelin, biraz ayrıntılara bakalım.
27 Eylül-10 Kasım 2020 arasında gerçekleşen İkinci Karabağ Savaşı’nın Rusya’nın arabuluculuğu ile ateşkesle sonuçlanması ve ardından Azerbaycan’ın Karabağ’ın tamamını kontrol altına almasından sonra, iki ülke arasındaki ateşkesi nihai barışa dönüştürmek için çeşitli çabalar gündeme geldi. Sonunda Kasım 2021’de barış antlaşması imzalamaya hazır olduğunu açıklayan Azerbaycan’ın ikili görüşmeler yapılması çağrısı ve Ermenistan’ın bunu kabul etmesi ile Şubat 2022’de Azerbaycan tarafından Ermenistan’a sunulan 5 maddelik temel ilkeler belgesi üzerinden yapılan müzakereler, tarafların Mart 2025’te yazılı bir metin üzerinde anlaştıklarını ilan etmesiyle sonuçlandı.
Fakat antlaşma metninin ortaya çıkması, tarafların -özellikle Azerbaycan’ın- metni hemen imzalamaya hazır olduğu anlamına gelmiyordu. İmzanın ertelenmesinin temel nedeni Azerbaycan’ın Ermenistan’ın uzun vadede barış antlaşması şartlarını yerine getireceğine güvenmemesiydi. Bunu da Ermenistan Anayasasında, 1990 Ermenistan Bağımsızlık Bildirgesine yapılan bir gönderme yoluyla, bugünkü Azerbaycan toprakları konusunda olası taleplere zemin hazırlanmış olmasına dayandırıyor ve bu nedenle barış antlaşmasının imzalanması için Ermenistan Anayasasının ilgili maddesinin değiştirilmesini şart koşuyordu. Bu konuya kendisi açısından olumlu yaklaşan Ermenistan Başbakanı Paşinyan, konunun ancak 2016 yazında yapılacak seçimlerin ardından gündeme gelebileceğini ifade edince, orada işler tıkandı.
İki ülke arasındaki bir diğer anlaşmazlık konusu ise 2020 ateşkes anlaşmasında da öngörülen Azerbaycan ile Nahçıvan arasında doğrudan karayolu bağlantısı sağlanmasının nasıl ve hangi şartlarda olacağı idi. Her ne kadar ateşkes anlaşmasında Azerbaycan ile Nahçıvan arasındaki Zengezur Koridoru (Ermenistan için Sunik yolu) ve Karabağ ile Ermenistan arasında bağlantıyı sağlayan Laçin Koridoru arasında bir ilişki kuruluyor ve Rusya ikisinin de güvenliğini sağlayacak ve varlığını garanti edecek güç olarak sunuluyorduysa da, aradan geçen sürede Karabağ tamamen Azerbaycan’ın kontrolüne geçince Laçin Koridorunun anlamı kalmamış, Rusya da bölgedeki varlığını azaltma yoluna gitmişti. Zaten iki ülke de Rusya’ya bölgede daha fazla etkin olacağı yeni bir fırsat sunmak istemiyordu.
Taraflar koridorun nasıl hayata geçeceği konusunda da anlaşamıyorlar, Azerbaycan nihai barış antlaşması imzalanmadan önce bu konunun da çözülmesi konusunda ısrar ediyordu. En son 10 Temmuz 2025’te Birleşik Arap Emirlikleri’nin başkenti Abu Dabi’de bir araya gelen Azerbaycan ve Ermenistan liderleri ikili ilişkilerin normalleşmesi ve barış antlaşmasının imzalanmasını görüştülerse de, nihai sonuca erişemediler.
Azerbaycan-Nahçıvan arasındaki bağlantı konusunda ortaya atılan farklı önerilerden biri, üçüncü ülkelerinden katılabileceği bir ticari şirket kurmak ve bağlantı yolunun yapım ve işletiminin bu şirket üzerinden yapılmasıydı. Bununla bağlantılı olarak ABD’nin katılımı son aylarda gündeme geldi ve ABD Başkanı Donald Trump’ın da konuya olumlu yaklaşması sonucu hızla ilerledi ve cuma günü yapılan açıklamalara göre, bu konuda bir anlaşma sağlandı.
Bu kapsamda Vaşington’da birden fazla belge imzalandı ve kamuoyuna açıklandı. Öncelikle ABD Başkanı Trump’ın gözlemci olarak imza attığı bir belge ile Azerbaycan ve Ermenistan liderleri Mart 2025’te üzerinde anlaştıkları barış antlaşması maddelerinden geri adım atmayacakları ve yeniden müzakereye açmayacaklarını teyit ettiler; bir nevi antlaşma metnini paraf ettiler. Tabii bu pratikte mevcut durumda bir değişikliğe işaret etmiyor; yani henüz bir barış antlaşması imzalanmadı, ama artık ABD de siyasi olarak bu işin parçası haline geldi. Antlaşmanın imzası için muhtemelen hala Ermenistan anayasasındaki değişikliği beklemek gerekecek. Zira bu konuda Azerbaycan’ın geri adım attığına dair bir işaret yok.
İkinci olarak, ABD ile Ermenistan’ın Azerbaycan ile Nahçıvan arasındaki karayolu bağlantısını sağlayacak olan “Uluslararası Barış ve Refah için Trump Rotası” adı verilen yolu kurmak ve 99 yıllığına işletmek üzere ticari bir ortaklık kurmaları konusunda anlaştıkları açıklandı. Henüz konunun ayrıntıları net değilse de, ABD’nin pay sahibi olacağı şirketin yatırımlarını korumak için bölgeye muhtemelen “özel” güvenlik güçleri konuşlandırabileceği şimdiden konuşulmaya başlandı. Eğer bu yol/hat/rota kurulabilirse, barış antlaşmasının imzası için önemli bir adım daha atılmış olacak. Yolun ABD-Ermenistan ortaklığıyla kurulup işletilecek olması, Ermenistan’ın egemenlikle ilgili endişelerini bir miktar ortadan kaldıracak, Azerbaycan’ın da Ermenistan’a duyduğu güvensizliği ABD ile dengeleyecek.
Son olarak, tüm bu gelişmeler üzerine, Azerbaycan ile ABD arasında stratejik işbirliği anlaşması imzalanması için görüşmelere başlanacağı ve ABD’nin 1992’den beri Azerbaycan’a uyguladığı yaptırımların kaldırılacağı açıklandı. Bu Azerbaycan’ın, son yıllarda İsrail’in de desteğiyle, uzun süredir üzerinde çalıştığı bir konuydu. Azerbaycan için önemli bir kazanıma işaret ediyor.
Bütün bunlar bölge jeopolitiği ve çeşitli aktörler açısından ne anlama geliyor?
Uzunca bir aradan sonra yeniden Güney Kafkasya jeopolitiğine dahil olan ABD, Rusya’yı dışarda bırakacak en önemli bağlantısallık hattının kontrolünü 99 yıllığına eline geçirmek için ilk adımını attı. Bu yolla Çin’in tamamen dışlandığı söylemini abartılı buluyorsam da, Çin’in son yıllarda Gürcistan üzerinden oluşturduğu hatta alternatif geliyor. Yine de, Orta Koridor’un bu şekilde Kafkaslar’da iki ayrı güzergahtan ilerleyecek olması doğrudan Çin’i dışlayan bir gelişme değil; bölgedeki önceliği daha ziyade ekonomik/ticari olduğu için, Çin muhtemelen duruma hızlıca uyum sağlayarak, işini yürütmeye devam edecektir.
Bu hattı ABD gündeme taşımadı; başta Türkiye olmak üzere, pek çok ülke gerçekleşmesi için gayret gösteriyorlardı zaten. Ama şimdi gerçekleşmesi daha olası gözüküyor.
Bu süreç, Çin’den ziyade, Türkiye’yi dışlayarak, doğudan gelen hattı Gürcistan ve Karadeniz üzerinden doğrudan Romanya’ya bağlamayı uman AB’yi boşa düşürecek. Çeşitli politika tercihlerine tam açıklanmayan siyasi/jeopolitik unsurları dahil eden AB yeni değerlendirmeler yapmak zorunda kalacak.
Sadece Zengezur bağlantısının gerçekleşmesi değil, aynı zamanda ABD’nin 1992’den beri uyguladığı yaptırımları kaldırması ve Rusya’yla birlikte Azerbaycan’ın güvenmediği Avrupa ülkelerini de süreçten dışlama de ABD dostluğuyla çerçevelenecek, İsrail-ABD-Azerbaycan hattı çalışmaya devam edecek; sonuçta Azerbaycan muhtemelen Rusya’dan biraz daha uzaklaşacak, İran’ı tedirgin etmeye devam edecek ve nihai barış antlaşmasının imzası için Ermenistan’da anayasa değişikliğini bekleyecek.
Ermenistan’da ise Başbakan Paşinyan, ABD ile imzaladığı ikili anlaşmayı İkinci Karabağ Savaşı yenilgisinden sonra başını ağrıtmaya devam eden sorunlardan birine -Ermenistan egemenliğini zedelemeden Azerbaycan ile Nahçıvan arasındaki bağlantıyı tesis etme- çözüm olarak ve ABD’nin Ermenistan’ın (hatta kendisinin) geleceğine yatırımı ve desteği olarak sunacak. Bu yolla, 2026 seçimleri öncesinde ülkesindeki konumunu güçlendirmeye çalışarak, Ermenistan’ı Rusya’dan uzaklaştırmaya devam edecek, hattın ilerlemesi konusunda adım atmak içinse muhtemelen barış antlaşmasını imzalanmasını bekleyecek. Sonuçta anlaşma imzalanır ve hat kurulursa, Ermenistan’ın yıllardır devam eden Türkiye ve Azerbaycan sınırlarının kapalı olması da son bulacak.
Türkiye açısından bu gelişme temelde olumludur. Bölgede barışın bir an önce (Rusya Ukrayna’daki savaşı bitirip bölgeye dönmeden) tesisi Rusya’nın bölgedeki etkisini zayıflatacağı, Ermenistan ile Azerbaycan’ı Rusya’dan daha fazla uzaklaştıracağı ve Azerbaycan ile Orta Asya ile doğrudan kara bağlantısı sağlayacağı için Türkiye’nin işine gelir. Ayrıca, Beyaz Saray’da imzalanan belgeler ve verilen sözlerle, Azerbaycan ile Ermenistan arasında Zengezur üzerinden Türkiye sınırlarında yeni bir savaş çıkması ihtimalinin ortadan kalkmış olması da önemli bir kazanımdır. Tüm bunlara, Türkiye ile AB arasındaki adı konmamış bağlantısallık rekabetinde Türkiye’nin bir adım öne çıktığını, İran’ın zaten zayıf olan bölgedeki etkisinin daha da kırılacağını eklemek lazım. Dolayısıyla, Türkiye açısından jeopolitik, siyasi ve ekonomik kazanımlardan söz etmek mümkün.
Tek soru işareti olan konu Türkiye’nin bölgedeki varlığı/etkinliğini ABD’nin varlığında nasıl yöneteceği. Daha önce ABD bölgede doğrudan etkin olduğunda (11 Eylül sonrasında), bunun hedeflenmemiş sonuçlarından biri Türkiye’nin etkisinin zayıflamasıydı. Öte yandan bunun halen geçerli bir sorundan ziyade, uzun vadede gündeme gelebilecek bu olasılığa işaret ettiğini de eklemem lazım.
Bir de tabii Ermenistan yeniden Türkiye ile sınır kapısının açılmasını talep edecek ama bu konuda Türkiye muhtemelen Azerbaycan’a bakmaya devam edecek. Azerbaycan’ın pozisyonunun ise Ermenistan anayasası değişip, barış antlaşması imzalanana kadar değişeceğini sanmıyorum.
Son olarak, herkes gibi Azerbaycan ve Ermenistan liderleri de artık ABD Başkanı Trump ile nasıl ilişki kurulabileceğini çözmüş görünüyorlar. Beyaz Saray’daki dünkü gösteri Trump’ı (ve bir miktar da ABD’yi) öne çıkarmak ve övmek için hazırlanmış bir mizansendi. Trump’ın Nobel Barış Ödülü almak istediği artık sır değil; zaten kendisi de sürekli söylüyor. Trump’ın desteğini almak isteyen tüm liderler de bu isteğe oynuyorlar. Dün de iki lider ABD basını önünde Trump’ı birlikte ödüle aday gösterme konusunda anlaştılar; sanki barış konusunda daha önce -kendileri de dahil- hiç kimse hiçbir şey yapmamış gibi davranıp, tüm başarı hikayesini son dakikada konuya müdahil olan Trump’a havale ettiler. Ne de olsa politikada “sonuca gitmek için her yol mübahtır” değil mi? Belki…
Biraz da liderlerin tavırlarına bakacak olursak, özellikle Aliyev bu toplantıdan tüm istediklerini almış bir lider olarak gayet rahat ve mutluydu. Zaten Paşinyan’la daha önce üzerinde anlaşmış oldukları, henüz imzalanmamış antlaşma maddelerini yeniden müzakere etmeyeceği ve imza için gayret göstereceği sözüne karşılık 33 yıldır devam eden ABD yaptırımları kaldırıldı. Azerbaycan-Nahçıvan bağlantısı konusunda önemli ilerleme kaydedildi ve Trump’la ne kadar rahat olduğunu tüm dünyaya gösterdi. Bu çerçevede her sözü aldığında Trump’ı övdü, Biden’ı eleştirdi, hatta adını vermeden Obama’ya Barış Ödülü vermiş olan Nobel Komitesi’ni yererek Trump’dan puan (ve övgü) aldı. Paşinyan ise uluslararası toplantılarda hep olduğu gibi, daha tutuktu; Trump’a övgüsü, bir miktar İngilizce’ye daha az hâkim olduğu için, Aliyev’in gerisinde kaldı; Trump da ona özel övgü dile getirmedi. Trump’ın güçlü liderlere yönelik beğenisini ise, sorduğu soru üzerine Aliyev’in 22 yıldır iktidarda olduğunu öğrenmesi üzerine verdiği tepkide görmek mümkündü.
Sonuçta Azerbaycan ile Ermenistan arasında nihai barış antlaşmasının imzalanması için biraz daha bekleyeceğiz. Bölge liderleri topu çevirmeye devam ederken, bölge uzmanları da “yeni bölgesel hizalanmalar ve jeopolitik değişimler” üzerine yorumlar yapacaklar. Ben de bu yazıyla bu yolu açmış olayım…