Giriş
ABD Soğuk Savaş sonrasında kurduğu tek kutuplu düzeni korumak ve uluslararası sistemin çok kutupluluğa evrilmesini engellemek için çeşitli diplomatik, ekonomik ve askeri araçlara başvurmaktadır. Bu çabaların amacı Çin, Rusya ve Hindistan gibi diğer yükselen güçlerin küresel etkisini sınırlamaktır. ABD’nin “hegemonik istikrarı” sürdürme çabası küresel gerilimleri arttırmaktadır. Burada Hindistan’ın Nepal’deki ayaklanma sonrasında ABD’nin Güney Asya’daki askeri, siyasi ve ekonomik varlığını arttırma girişimlerini nasıl değerlendirdiğini açıklamaya çalışırken bölgede artan Amerikan baskısıyla ilgili diğer gelişmelere de değineceğim. Bu yazıda her ne kadar ABD-Çin mücadelesinin Güney Asya ülkelerinin geleceklerini de etkileyecek boyutta riskler ortaya çıkardığına dikkat çekilmekteyse de aslında söz konusu ülkelerin yumuşak karnını yolsuzluğun, işsizliğin ve otoriterliğin oluşturduğunu ve bu anlamda en önemli güvenlik tehdidinin bu ülkelerdeki yönetimlerin zaaflarından kaynaklandığını da vurgulamaya çalışacağım.
Sri Lanka ve Bangladeş’ten sonra Nepal’de Ayaklanma
Sri Lanka’daki 2022 protestoları ve Bangladeş’te 2024 yılındaki ayaklanmalardan sonra bu kez Nepal başını Z kuşağına mensup gençlerin çektiği büyük bir halk hareketine sahne oldu. Ekonomik sorunlar, hükümetin sosyal medya platformlarını engellemesi ve yolsuzluğa tepki olarak başlayan hükümet karşıtı protestolarda Nepal Sağlık Bakanlığı’nın 14 Eylül 2025 tarihli verilerine göre önemli bir kısmını gençlerin oluşturduğu 72 kişi hayatını kaybetti. Siyasetçilerin kendileri ve yakınları öldürüldü, evleri ateşe verildi. Parlamento Binası, Hükümet Sarayı, Cumhurbaşkanlığı Sarayı, Başbakanlık Konutu, siyasi parti binaları ve diğer kamuya ve özel sektöre ait binalar harabeye çevrildi.
Güney Asya’da Genç İşsizlerin İsyanı
Güney Asya (Hindistan, Pakistan, Bangladeş, Nepal, Sri Lanka, Bhutan, Maldivler ve Afganistan) genç nüfusun (15-24 yaş) yoğun olduğu bir bölge ve işsizlik oranları küresel ortalamanın üzerinde seyrediyor.
Sri Lanka 2022’de tarihindeki en büyük ekonomik krizi yaşıyordu. Enflasyon yüzde 50’yi aşmış, 12 saatlik elektrik kesintileri günlük hayatı felç etmişti. Protestocuların Başkanlık sarayını basması sonrası Başkan Gotabaya Rajapaksa kaçtı, Başbakan Mahinda Rajapaksa da görevden ayrıldı. Yeni başkan Ranil Wickremesinghe olurken IMF ile bir anlaşma imzalandı. Gençlerin sistem değişikliği talebi henüz karşılanamadı ve ekonominin gelecek yıla kadar toparlanması beklenmiyor. Genç işsizlerin sayısının yüksek olduğu Bangladeş’te ise Sheikh Hasina hükümetinin 15 yıllık otoriter yönetiminin başta kota adaletsizliğinde ısrar etmesi olmak üzere yapılan yolsuzluklar ve seçim manipülasyonları kitlesel öfkeyi körükledi. 2024’te Üniversite öğrencilerinin öncülüğünde Facebook ve Twitter gibi platformları kullanarak başlayan protestolarda sistem değişikliği talep edildi. Sri Lanka’da ordu tarafsız kalırken Bangladeş’te ordu Nobel ödüllü ekonomist Muhammed Yunus liderliğinde geçici bir hükümet kurulmasını destekledi. Sri Lanka’da olduğu gibi Bangladeş’de de IMF ile anlaşma imzalandı ve seçimler belirsiz bir tarihe ertelendi.
Sri Lanka ile Bangladeş’in Nepal ile farklılıklarının yanısıra çarpıcı benzerlikleri de bulunuyor. Bunların en başında da genç işsizlerin umutsuzluğu geliyor. Bir diğer deyişle seçimlerin, partilerin ve hükümetlerin farklı sonuçlar yaratacağına olan inancın yok olması durumu söz konusu. Ayrıca her üç örnekte de gerçek anlamda bir muhalefetin olmadığı/izin verilmediği ya da muhalefette yer aldığını ileri süren liderlerin ve partililerin iktidarla ortaklık kurup sömürü düzeninden pay almaya yöneldiği dikkat çekiyor.
Uzun süredir Nepal’in siyasi sistemi hiçbir partinin tek başına çoğunluk sağlayamaması nedeniyle koalisyonlara dayalı bir sistemdi. Geçmişte adları skandallara karışan iki büyük partinin (Nepal Kongre Partisi ve Nepal Komünist Partisi) kurduğu Birleşik Marksist-Leninist koalisyonunun 2024’te ulusal uzlaşı hükümetini kurması bu iki partiye soruşturmalardan kaçış imkanı sağladı. Koalisyonun ana motivasyonu önceki Maoist hükümetin başlattığı soruşturmaları engellemekti. 4 Eylül 2025’te içinde Facebook, Instagram, WhatsApp’ın da bulunduğu 26 sosyal medya platformunun kapatılması ile de yolsuzluk eleştirilerinin bastırılması hedeflenmişti.
Ayrıca her üç ülke de ekonomik kalkınma beklentilerini Çin’in 2013’te başlattığı küresel ticaret ve altyapı ağını genişletmeyi amaçlayan dev bir ekonomik ve jeo-politik proje olan Kuşak-Yol girişimine bağlamıştı.
Hindistan’ın Yumuşak Karnı
Hindistan gelir dağılımındaki uçurum açısından dünyanın önde gelen ülkeleri arasında yer alıyor.
Hindistan’da ekonomik eşitsizlik 1980’lerden beri artıyor. Hindistan’da eşitsizlik, yoksulluk ve cinsiyet eşitsizliği üzerine çalışmalar yapan Oxford Kıtlık Yardım Komitesi’nin (Oxford Committee for Famine Relief: Oxfam) 2025 raporlarında en zengin yüzde 2’in servetin yüzde 40’ını elinde tuttuğu yoksulların ise servetin ancak yüzde 1’ine erişebildiği vurgulanıyor. Bundan da önemlisi genç işsizlerin oranı. Uluslararası Çalışma Örgütü’nün 2025 tahminlerine göre bu oran Hindistan’da yüzde 15.66 (Bangladeş’te yüzde 16.8, Sri Lanka ve Nepal’de ise yüzde 20’leri aşıyordu). Üniversite mezunlarının neredeyse yarısı vasıfsız işlerde çalışıyor. Hindistan’da 2015 Temmuz’unda Başbakan Naredra Modi tarafından alt kıtayı kendi kendine yeterli (Aatmanirbhar) bir ülke haline getirme vizyonu çerçevesinde başlatılan Skill India (Beceri Kazandır) gibi programlarla gençlere piyasa taleplerine uygun beceri vererek istihdam olanaklarını arttırma çabaları sürse de henüz beklentilerin karşılandığı söylemek zor. Dolayısıyla, Hindistan’da da Sri Lanka, Bangladeş ve Nepal’dekine benzer bir ayaklanmanın olması gerektiğini savunanlar mevcut.
İktidar kanadına yakın değerlendirmelerde hem Hindistan’da demokrasinin ve devlet kurumlarının ne denli güçlü olduğunu vurgulandığı hem de Hindistan’da böyle bir kalkışmaya hiçbir surette izin verilmeyeceğini ve hiç kimsenin bunu aklına bile getirmemesi gerektiği konusunda mesajlar veriliyor. Hindistan’da artan kaygıları Nepal’deki olaylar esnasında televizyon kanallarında ısrarla “Hindistan’da asla” etiketinin kullanılmasından da anlamak mümkün.
Nepal’in istikrarsızlaşmasının sadece Nepal ile ilgili olmadığını ileri süren ve tüm bunların Katmandu’yu parçalamak ve Delhi’yi zayıflatmak için tasarlanmış bir “Derin Devlet” operasyonu olduğunu iddia edenler en çok da Nepal’deki dramatik siyasi çalkantı ile Hindistan arasında paralellikler kuran Hindistan Ulusal Kongresi sözcüsü Udit Raj’a öfkeli. Özellikle Dalit ve ezilen grupların eşitlik mücadelesinde önemli bir rol oynayan Raj’a bakılırsa Hindistan Halk Partisi (Bharatiya Janata Party: BJP) hükümetinin Anayasa’yı değiştirme çabaları sonuç verirse Hindistan Sri Lanka ve Bangladeş’ten bile kötü bir durumla karşılaşabilir. Raj’a göre Hindistan’da böyle bir senaryo demokrasinin garantörü olan Anayasa ve Anayasal kuruluşlar sayesinde henüz gerçekleşmemiş görünüyor.
ABD-Hindistan İlişkilerinde Güvensizliğin Yeni Boyutu: Nepal
Hindistan Nepal’de olup biteni büyük bir kaygıyla takip ediyor. Bunun ilk akla gelen nedeni Hindistan’ın arka bahçesinde yer alan Nepal’in çoğunluğu Hindulardan oluşan nüfusu ve iki ülkenin tarihi, kültürel coğrafi yakınlığı. Ancak iktidar olan BJP saflarında ve ona yakın çevrelerde endişenin tek nedeni bu değil.
Mesele Başkan Donald Trump’ın Hindistan’dan gelen ürünler üzerine koyduğu (önce yüzde 25 iken daha sonra yüzde 50’ye çıkan) yüksek gümrük vergilerinden sonra iki ülke arasındaki ilişkilerde oluşan kırılganlıkla doğrudan ilgili. Gerçi Başbakan Modi ABD’ye karşı tutumunda tepkisellikten hayli uzak, çok ince bir diplomasi uygulamaya devam ediyor. Ne var ki Soğuk Savaş sonrasında ABD-Hindistan ilişkilerinde yaşanan çarpıcı gelişmelere karşın tümden yok olmamış olan Batı karşıtı damar çoktan canlandı bile. Bu bağlamda BJP yanlısı gazeteci ve uzmanlarca yapılan çokça analiz bulunuyor. Genellikle Nepal’in Çin ile Hindistan arasında sıkışmış bir ülke olarak stratejik önemini vurgulayarak başlayan bu değerlendirmelerde ABD’in Çin’i zayıflatma ve kuşatma stratejisi açısından Hindistan’ın yükselişinin ve Çin-Hindistan ilişkilerindeki göreli yumuşamanın fevkalade rahatsızlık verici olduğuna dikkat çekiliyor. Hindistan Başbakanı Modi ve Rusya Devlet Başkanı Putin’in, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ile Şanghay İşbirliği Örgütü (Shanghai Cooperation Organization: SCO) Liderler Zirvesi’ne katılmasının ardından Trump, “Görünüşe bakılırsa Hindistan ve Rusya’yı en karanlık ve derin Çin’e kaptırdık” paylaşımıyla dikkat çekmişti. Başkan Trump’ın gazetecilere yaptığı başka bir açıklamada, “O harika bir başbakan ve ben her zaman Modi’nin dostu olacağım. Ancak şu anda yaptığı şeyler hoşuma gitmiyor. Bununla birlikte, Hindistan ve ABD arasında özel bir ilişki var. Endişelenecek bir durum yok” ifadeleri ise ikili ilişkilerde sağlam bir zeminin varlığı konusunda yeterince ikna edici bulunmamış gözüküyor.
Hindistan’ın milliyetçi kanadının iddiası o ki Amerikan derin devletinin bu gibi durumlar için uyguladığı iki türlü strateji var. Bunlardan biri “adamı değiştirmek” (change of person: CP) diğeri ise “rejimi değiştirmek” (change of regime: CR). BJP çevrelerinde hükümeti iktidardan düşürmek için hazırlanan bir komplodan söz ediliyor. ABD’nin BJP hükümetini düşürmek için BJP’den koparılacak 37 parlamenter üzerinde çalıştığını iddia edenler bu kumpasın başta Amerikan istihbarat çevrelerinden sızdırılan haberler nedeniyle başarılı olmadığını ileri sürüyor. İddia o ki “Saptırma, Aldatma ve Bölme” (Diversion, Deception and Division) başlığını taşıdığı ileri sürülen bu operasyon Hindistan’da iktidar partisindeki liderliği bölmeyi, yönetici kadroları karıştırmayı ve sonunda hükümetin destek tabanını zayıflatmayı planlamıştı. Bu mantıkla bakıldığında Hindistan hükümeti Amerikan karşıtı koalisyonlarda yer aldığı için zayıflatılamasa bile monarşinin yıkılmasından sonra Çin ile gelişen yakın ilişkiler geliştiren Nepal’de karışıklık yaratarak onu giderek Amerikan kontrolüne almak mümkün. Nepal’de yolsuzluk ve adaletsizliğin varlığı ve boyutu Hintli stratejistlerce de inkâr edilemiyorsa da Trump’ın kapattığı ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı (USAID) tarafından yakın geçmişte bazı sivil toplum örgütlerine yollanan paraların söz konusu ayaklanmada rolü olduğu iddiası yaygın.
Sadece Oyuncular ve Mekanlar mı Değişiyor?
BJP siyasetçisi ve Strateji Danışmanı Savio Rodrigues’e göre ABD’nin uyguladığı yöntem hep aynı. Sadece oyuncular, mekanlar değişiyor: “İlk olarak, savunmasız bir demografiyi, Nepal örneğinde olduğu gibi, huzursuz gençliği belirleyin. İkinci olarak, hükümeti baskıcı görünen eylemlere kışkırtın ve böylece otoriter ve gayrimeşru olarak gösterin. Üçüncü olarak, barışçıl protestoları, devlet otoritesini zayıflatacak ve kaos yaratacak şiddetli çatışmalara dönüştürün. Son olarak, yardım, arabuluculuk veya stratejik ortaklık şeklinde olsun, dış müdahalede bulunun ve böylece zayıflamış bir ulus üzerindeki dış kontrolü sıkılaştırın. Arap Baharı’nda, Ukrayna’da, Sri Lanka’da ve Pakistan’da gördüğümüz senaryo aynıdır. Sadece aktörler ve mekanlar değişir; oyun planı değişmez”. Ona göre Nepal’in seçilmesinin nedeni Güney Asya’daki kırılgan demokrasilerden biri olması değil. Nepal’in kontrolü kimdeyse Himalayalar sınırının ve Güney Asya’daki siyasi akımların gidişatının da ona göre belirleniyor olması nedeniyle. Çin için Nepal, Kuşak ve Yol Girişimi’nin doğal bir uzantısı iken ABD için Nepal, Çin’e karşı stratejik varlığını genişletebileceği bir yer.
Benzer yorumlarda Nepal’de 73 yaşındaki Başbakan Khadga Prasad Sharma Oil’in istifasından sonra gençlerin gözdesi olarak öne çıkan eski rapçi Katmandu Belediye Başkanı Balendra Shah’ın başa getirileceği de söyleniyordu. “Tıpkı Viladimir Zelensky gibi siyasetten anlamayan bir komedyenin Ukrayna Başbakanı olarak desteklenmesi gibi”. Bu öngörü şimdilik Nepal’de doğru çıkmadı. Zira gençlerin oyuyla seçilen eski baş yargıç Sushila Karki Mart ayında genel seçimlere gidileceği vaadiyle geçici başbakan olarak atanmış bulunuyor.
Nepal’in ABD için Önemi
İşin ilginç yanı Güney Asya’nın ABD-Çin rekabetinin hassas bir alanı haline geldiği yolundaki görüş Amerikan medyasındaki yorumcularca da paylaşılıyor. Bunun çarpıcı bir örneği CNN’in önde gelen uluslararası haber muhabiri Christiane Amanpour’un 10 Eylül tarihli “Nepal’de rejim değişikliği dramı: ABD-Çin Rekabetinin fitili Hindistan’ın yanı başında ateşleniyor” (Nepal’s Regime Change Drama: US-China Rivalry Sparks Tensions Near India) başlıklı programında söyledikleri. Amanpour’a göre Nepal her ne kadar tarihte egemenliğini hep dikkatli denge politikalarıyla koruduysa da bugün işi çok daha zor. Zira ABD ile Çin arasındaki rekabetin kızıştığı bir cephe ülkesine dönüşmüş bulunuyor. Bu nedenle de olup biteni sadece içteki yönetişim problemleri üzerinden okumak yeterli değil. Nepal’deki her siyasal değişikliğin gerisinde bir dış destek ve karşısında da bir dış baskı söz konusu. Ve her siyasal değişiklik bir gücün yararına diğerinin ise zararına işliyor.
ABD Çin’in Nepal’deki etkisinden rahatsızken Çin Nepal ile Tibet arasındaki sınır nedeniyle Nepal’i Amerikan güdümüne sokacak adımları doğrudan kendisine yönelik tehdit olarak algılıyor.
Çok Yönlü Kuşatmanın Yeni Dinamikleri
Kuşkusuz Güney Asya’da ABD-Çin rekabetinden, ABD’nin Çin’i çevreleme stratejisiyle uyumlu stratejik hamle ve politikalarından bahsedeceksek bunun içine ABD-Pakistan ilişkilerindeki yakınlaşma havasını ve ABD’nin benzer halk ayaklanmalarına sahne olan Sri Lanka ve Bangladeş ile olan ortak askeri tatbikatlarının sıklığını da katmak gerekiyor. En son gelişmeler bunlarla da bitmiyor.
Başkan Trump’ın 1950’lerde Afganistan’da Sovyetler tarafından ağır silahları taşıyan uçakların inmesi için inşa edilmiş olan Bagram Hava Üssü’nü Çin’e yakınlığı nedeniyle “geri alma” yönündeki aleni baskısı, Afganistan’ı ve dolayısıyla Pakistan’ı yeni bir zorlayıcı sürece sürüklemiş bulunuyor.
Orta Asya, Güney Asya ve Orta Doğu’nun kesişim noktasında yer alan Bagram Çin’in Doğu Türkistan (Sincan) bölgesindeki nükleer tesislerine ve Lop Nur test sahasına yaklaşık 1 saat uçuş mesafesinde olup Pakistan, İran ve Rusya’ya komşu. Bagram Hava Üssü 2001’den 2021’e kadar ABD ve NATO güçlerinin Afganistan’daki ana lojistik ve operasyon merkezi olarak işlev görmekteydi. Aslında Doha Anlaşmasında yer almayan üsle ilgili talebe Taliban yönetimden keskin bir ret geldi. Kabil “Afganistan’da kafalarını taşlara çarpanların beyninde hasar meydana gelmiş olabileceğini” düşünüyor. Trump bu durumda Kabil’i ekonomik yardım vaatleriyle dize getirmeye çalışıyor.
İslamabad’da ise Taliban yönetiminin ABD’nin Bagram’a dönmesini reddetmesi sonrası Pakistan hava sahalarının kullanılmasının söz konusu olabileceği endişesi hakim. ABD’nin Sovyetler Birliği’ni gözlemek için geliştirdiği yüksek irtifa keşif uçağı projesi olan U-2 programının 1960’da Peşaver’i nasıl bir potansiyel hedef haline getirdiği unutulmuş değil.
Güney Asya ülkelerinde olup bitenler ABD’nin Çin’e karşı uyguladığı çok yönlü kuşatmanın sadece bir cephesi. Konumuz ABD-Çin rekabetiyse bölgesel analizleri aşan bütünsel yaklaşımlara da ihtiyacımız var. Ayrıca otoriterlik, yolsuzluk ve yoksulluğun içte yarattığı çöküşle dış aktörlerin müdahaleleri arasındaki çok yönlü ilişkinin karşılaştırmalı olarak incelenmesi önem kazanıyor.