Japonya Liberal Demokrat Partisi’nin (LDP) 4 Ekim 2025’te Sanae Takaichi’yi lider seçmesi ve 21 Ekim’de başbakan olarak onaylaması, Doğu Asya güvenlik mimarisi açısından önemli bir dönüm noktası oluşturdu. Japonya tarihinde ilk kez bir kadının hem LDP başkanlığına hem de başbakanlık makamına gelmesi toplumsal cinsiyet eşitliği açısından tarihî bir gelişme olarak görülüyor. Ancak asıl kritik mesele, Takaichi’nin ideolojik duruşu ve bunun bölgesel dengelere olası etkileridir.
64 yaşındaki Takaichi, merhum Başbakan Shinzo Abe’nin siyasi mirasının en güçlü savunucularından biri olarak tanınmakta ve aşırı milliyetçi Nippon Kaigi örgütünün bir üyesi. Bu profil, Çin, Güney Kore ve ABD ile ilişkilerde yeni dinamikler doğurma potansiyeli taşımaktadır.
Koalisyon Krizi ve Yeni Siyasi Denge
Takaichi’nin başbakanlığa giden süreci beklenmedik bir krizle şekillendi. LDP liderliğini kazanmasından yalnızca birkaç gün sonra, 26 yıllık koalisyon ortağı Komeito Partisi ittifaktan çekildi. Resmî gerekçe, LDP’nin siyasi fonlama skandalına ilişkin yetersiz açıklamalarıydı. Ancak perde arkasındaki asıl neden, Takaichi’nin milliyetçi tutumu ve Yasukuni Tapınağı ziyaretleriydi.
Bu ayrılık, LDP’yi alt mecliste azınlık konumuna düşürürken Takaichi’nin başbakan olarak onaylanmasını 21 Ekim’e erteledi. Partinin, daha muhafazakâr çizgideki Nippon Ishin no Kai (Japonya Yenilik Partisi) ile yaptığı anlaşma Takaichi’ye hükümet kurma imkânı sağladı. Bununla birlikte, bu yeni ortaklığın uzun vadeli istikrar sağlayıp sağlayamayacağı belirsizdir.
Ekonomi Politikası ve Güvenlik Gündemi
Takaichi’nin ekonomi programı, Abe döneminde uygulanan Abenomics politikalarının devamını öngörmektedir: agresif mali genişleme, gevşek para politikası ve yapısal reformlar. Takaichi’nin seçilmesiyle birlikte başlayan “Takaichi trade” sürecinde Nikkei 225 yükselirken yen, 153 yen/dolar seviyesine kadar değer kaybetti. Ancak Komeito’nun koalisyondan ayrılmasıyla bu yükseliş tersine döndü. Yenin zayıflaması ithalat maliyetlerini artırarak enflasyonist baskı yaratmakta; bu da Takaichi’nin birinci önceliği olan enflasyonla mücadeleyi daha zorlu hale getirmektedir.
Güvenlik politikalarında ise Takaichi’nin ilk adımları, Abe’nin “Japonya geri döndü” söyleminin yeniden canlandığını göstermektedir. Savunma harcamalarının iki yıl erken, 2027 itibarıyla GSYİH’nın yüzde 2’sine çıkarılması, 2022’de hazırlanan üçlü güvenlik belgelerinin revize edilmesi, yeni karşı-casusluk yasası ve merkezi bir istihbarat kurumu kurulması planlanmaktadır.
Komeito’nun ayrılığı, paradoksal biçimde Takaichi için bir fırsat da doğurmuştur. Zira Komeito, tarihsel olarak Japonya’nın savunma reformlarında “dengeleyici fren” rolü oynamaktaydı. Buna karşın Nippon Ishin no Kai ile yapılan iş birliği, ulusal güvenlik konularında daha iddialı bir gündemi mümkün kılabilir. Ancak savunma bütçesini artırmanın finansal maliyeti ciddi bir sorun olmaya devam etmektedir. Kamuoyu araştırmaları, seçmenlerin savunma harcamalarına sıcak bakarken vergi artışlarına neredeyse tamamen karşı olduğunu göstermektedir.
Çin ile İlişkiler: Gerilim ve Pragmatizm Arasında
Takaichi’nin Çin politikası, bölgesel istikrar açısından en kritik belirsizlik alanlarından biridir. Takaichi, Yasukuni Tapınağı’nı savaşta hayatını kaybedenlere adanmış bir “barış ve dua” mekânı olarak görmektedir. Ancak Çin ve Güney Kore açısından tapınak, İkinci Dünya Savaşı’nda işlenen suçların ve Japon militarizminin bir sembolü olarak algılanmaktadır. Tapınakta, aralarında 14 “A sınıfı” savaş suçlusunun da bulunduğu toplam 1.066 savaş suçlusu anılmaktadır.
Dikkat çekici biçimde Takaichi, geçtiğimiz sonbahar festivalinde tapınağı ziyaret etmeyip ritüel bir sunu göndermekle yetinmiştir. Bu tutum, diplomatik pragmatizmin bir göstergesi olarak yorumlanabilir. Nitekim 2013’te Abe’nin Yasukuni ziyareti yalnızca Çin ve Güney Kore’de değil, ABD’de de “hayal kırıklığı” yaratmıştı.
Daha ciddi bir gerilim hattı ise Tayvan politikasıdır. Nisan 2025’te Tayvan’ı ziyaret eden Takaichi, Devlet Başkanı Lai Ching-te ile güvenlik bilgisi paylaşımı ve teknoloji alanında iş birliği konusunda mutabık kalmıştır. Yapay zeka, kuantum bilişim ve yarı iletken sanayilerinde stratejik ortaklıkların güçlendirilmesi hedeflenmektedir. Bu yakınlaşma, Çin’in “tek Çin” ilkesine doğrudan meydan okuma anlamı taşımaktadır.
27 Ekim’de Kuala Lumpur’da düzenlenen ASEAN Zirvesi’nde Takaichi, deniz güvenliği, yapay zeka ve siber güvenlik konularında ASEAN ile iş birliğini derinleştirme sözü vermiştir. “Barış ve istikrar” vurgusu, Güney Çin Denizi’ndeki anlaşmazlıklar nedeniyle Çin’e yönelik dolaylı bir mesaj olarak algılanmıştır.
Ancak burada temel bir çelişki bulunmaktadır: Çin, Japonya’nın en büyük ticaret ortağıdır ve iki ülke arasındaki ticaret hacmi 380 milyar dolar civarındadır. Takaichi yönetimi “friendshoring” stratejisiyle ekonomik bağımlılığı azaltmayı ve üretimi kademeli olarak Güneydoğu Asya’ya kaydırmayı planlasa da bu dönüşüm kısa vadede kolaylıkla gerçekleşemez.
Güney Kore ve ABD ile Denge Arayışı
Seul ile Tokyo arasındaki ilişkiler, Takaichi döneminin en önemli sınavlarından biri olacaktır. Takaichi, üçlü ABD–Japonya–Güney Kore iş birliğinin önemini vurgulasa da, Japonya’nın 1930’lar ve 1940’lardaki savaşlarını “savunma savaşı” olarak nitelendirmesi ve Yasukuni ziyaretlerini savunması bu söylemi zayıflatmaktadır.
Güney Kore Devlet Başkanı Lee Jae-myung’un tarihsel konulardaki duyarlılığı göz önüne alındığında, Takaichi ile sürdürülebilir bir diplomatik ilişki kurmak kolay görünmemektedir. Bu durum, özellikle ABD-Japonya-Güney Kore üçlü ittifakının geleceği açısından belirsizlik yaratmaktadır. Oysa bu üçlü yapı, Kuzey Kore’nin nükleer programı ve Çin’in bölgesel atılganlığı karşısında Washington’ın güvenlik stratejisinin temel direğini oluşturmaktadır.
Takaichi, ABD ile ittifakın güçlendirilmesini dış politikasının merkezine yerleştirmiştir. Trump, Ekim başında Takaichi’yi “büyük bilgelik ve güce sahip saygın bir lider” olarak tanımlamıştır. Takaichi de hem İngilizce hem Japonca yanıt vererek “ittifakımızı daha güçlü ve müreffeh kılmak için Başkan Trump ile birlikte çalışmayı umuyorum” demiştir.
Ancak bu uyumun yüzeysel kalma riski vardır. Ticaret anlaşmazlıkları, ekonomik milliyetçilik ve tarihsel revizyonizm konuları iki ülke arasında potansiyel sürtüşme alanları oluşturmaktadır. Özellikle Takaichi’nin, selefi Ishiba döneminde varılan yüzde 15’lik tarife anlaşmasını yeniden müzakere etme isteği ve “America First” yaklaşımıyla çatışan ekonomik öncelikleri, Washington ile Tokyo arasında yeni gerilimler yaratabilir.
Sonuç
Önümüzdeki dönemde Takaichi’nin hangi yönelimi seçeceği belirleyici olacaktır: Abe’nin pragmatik realizmini mi sürdürecek, yoksa kendi ideolojik çizgisini mi derinleştirecek? Komeito’nun ayrılığı ve Nippon Ishin no Kai ile kurulan yeni ittifak, hem fırsatlar hem de riskler içermektedir.
Takaichi’nin Çin’e karşı sert tutumu, Tayvan’a açık desteği ve Yasukuni meselesine yaklaşımı bölgesel gerilimleri artırma potansiyeline sahiptir. Öte yandan ABD ile güçlü ittifak söylemi, ticaret ve tarih konularındaki anlaşmazlıklar nedeniyle sınanabilir.
Tokyo’nun bu dönemde atacağı adımlar, yalnızca Japonya’nın değil, Çin’in, Güney Kore’nin, ABD’nin ve tüm Asya-Pasifik bölgesinin güvenlik ve istikrar dinamiklerini yeniden şekillendirecektir.